Kendimi dünyanın en havalı insanı hissediyorum. Nedenine gelin hep birlikte bakarak, En Güzelinden Amerika Gezi Notlarına kaldığımız yerden devam edelim.
Amerika’ya gitmem kesinleştikten sonra, İngilizce kursu aramaya başladık. Biletlerim ona göre ayarlandı, kalış sürem uzatıldı. Ancak bilet parası, kurs parası, ıvır parası, zıvır parası bir öğrenci bütçesini hayli aşıyor. Aileme de haliyle yük olmak istemiyorum. 2 ay gideceğim ve kendi seviyemi de tam anlamıyla bilmediğim için, ücretsiz dil kurslarından birine gitmeye karar verdim. Amerika’nın çok fazla göçmen alması neticesinde, bir çok ücretsiz dil kursunu bulabiliyorsunuz. Bunları vakıflar da verebiliyor, üniversiteler de.
Uzun araştırmalarımız sonucunda, göçmenlere yönelik gönüllü faaliyetlerde de bulunan bir vakfın ücretsiz İngilizce kursunda karar kıldık. Ancak ücretsiz diye önemsenmeyen bir İngilizce eğitimini düşünmeyin. Kitaplarınızdan, cdlerinize, ödevlerinize, devamsızlığınıza kadar her şey ile ciddi bir şekilde ilgileniliyor. Kayıt günü, direktör ve öğretmen tarafından okulu ciddiye almanız gerektiğine dair brif alıyorsunuz. Örneğin, habersiz 3 kere gitmediğinizde kurs ile ilişiğiniz kesiliyor. Tamam dedim, ben zaten çok düzenliyim, lisede bile ilk derslere hiç girmedim, üniversitede hep kaytardım ama size hep gelirim.
Kurstan önce biraz vakfın çalışmalarına göz atabiliriz. İzin almadığım için, adını maalesef diyemiyorum. Vakıf, güneydoğu Asya’dan Amerika’ya gelen mülteci insanların eğitim, iş bulma, rahat bir yaşam sürme, sağlık durumlarının incelenmesi ve gerektiğinde müdahalede bulunma üzerine bir çok alanda faaliyet gösteriyor. Bir çok gönüllü ile çalışmalarına rağmen, oturmuş kurumsal yapısı profesyonel bir ekip tarafından yürütülüyor. Çalışmalar 3 temel yapı taşı üzerinde devam ediyor: Eğitim, Sağlık ve İşgücü. Bir yönetim kurulunun altında, profesyonel direktörler ve onların da altında profesyonel ekipler ve onlarla beraber gönüllü destek ile çalışmalarını sürdürüyorlar. Çok da ilgili olduklarını birebir yaşadım.
Kursta eğitim alanların tamamına yakınını Arap ülkelerinden gelenler oluşturuyor. Onların dışında çok az bir kesim Vietnam, Hindistan, Pakistan, Kırgızistan ve Meksika’dan geliyor. Koca binada tek Türkiye’den ben geliyordum. Kursun sonlarına doğru, uzun yıllar orada ikamet ettikten sonra çocukları için kursa ara veren tanıdık bir ablamızla beraber sayımızı ikiye çıkardık. Ancak ne sınıfta ne de kursta bir süreliğine, Arap olmadığıma ve Arapça bilmediğime kimseyi ikna edemedim. Beni gören Arapça konuşuyor. Cevap vermedim zaman da bozuluyor. Neyse bir şekilde öğrendiler.
Kendimi tanıttığım sırada Türkiye’den tatil için geldiğimi söyleyince karşılaştığım sevgi selinin şoklarını görmeliydiniz. Özellikle Iraklı ablam Subad, Türkiye’den geldim dediğim zaman, tokatlaşmak için uzattığı eli geri çekip, ‘oooo Torkıyaaa’ nidalarıyla boynuma uzunca bir sarıldı. Birbirlerine nereli nereli diye sorduktan sonra, Türkiye’den gelmiş repliğini Arapça söylediğinde Subad abla, hepsi tek tek kalkıp hemşerilerine sarılıyorlarmış gibi hasret giderdiler. Çok ne olduğunu anlayamadım ben aslında. Komşu devletlerin sevgi seli sandım. Ancak Vietnamlı arkadaşımız Tam, Türkiye mi aaaa diyip, selamlaşmaya kalktı. Üzerine tüm sınıfa okumuş olduğu tarihimiz hakkında bilgiler vermeye çalıştı. Nerede Türkiye desem, Kara Sevda, Muhteşem Yüzyıl, Polat Alemdar (bunun adı farklıydı), İrem Derici ve hatırlayamadığım bir çok dizi ve şarkıcı adlarıyla muhabbetler açıldı. Hatta bir ara her ara verildiğinde, İrem Derici şarkılarıyla kendimizden geçiyorduk. Normalde de pek dinlediğim birisi değildi aslında ama orada yeteri kadar İrem Derici dozu aldığımı düşünüyorum. Ben onları anlamayıp hangi dizilerden bahsettiklerini anlamayınca, oturup hep birlikte dizi izlemişliğimiz bile var. Tabi ben Türkçe izliyorum onlar Arapça alt yazılı. Kısa bir süre içerisinde, kurs içerisinde tanındım ve ‘ooo good mooorning Turkıyaaa’ replikleriyle günlerimi açtım. Tüm kursta adım öğrenildi ve kısa sürede herkes tarafından tanındım. Tabi sırtımda ağır bir yük var. Ülkemi temsil ediyorum diye de, herkese çay içirmeler, kurabiye yedirmeler, yardımcı olmalar, çeviri yapmalar, konu anlatmalar. Hayırımın hasenatımın ardı arkası kesilmiyor. Kendimden çıkıp bir ülke temsilcisi gibi herkese ülkemin tanıtımı yapmaya ve herkesi davet etmeye başladım. Kurstan dönünce bu ağır yükün dinlencesini ‘Lokum Ranam’ ile yaptığımı tabi ki de dememe artık gerek yok sanırım. Bu süre zarfında kalbime dokunan tek an, Suriyeli bir mültecinin Türkiye’den geldiğimi duyunca, yanıma hiç bir şekilde yaklaşamayıp, gözlerinin dolması oldu. Sebebini sormayın, ben de bilmiyorum.
Kurs süresince, hazır oradayım diye gönüllülük sistemlerini merak ederek, başvurdum. Ancak bu süreci kendimi tanıttıktan sonra, ‘buradaki gönüllülük sistemini merak ediyorum ve incelemek istiyorum’ tanımlamamdan dolayı hiç bir şekilde gönüllü çalışmam kabul edilmedi. Bunu da bana bilgilendirme yapmadan, geçiştirme sureti ile yapıldı. Gönüllülerin görevleri, çalışma alanlarına göre, mültecilerin ev ziyaretleri, sağlık taramaları ya da hastaneye gidemeyenlere eşlik edilmesi vb. iş kollarını kapsıyor. Aynı çalışmaları ülkemde de yaptığımı sadece ‘incelemek’ istediğimi söyleme gafletimden ötürü gönüllü olarak çalışamadım.
Bu geçen süre zarfında, 3. ve 4. seviyelerde eğitim gördüm. 1 ay boyunca aldığım eğitimin ilk 2 haftası 3. kurda, 2 haftasını da 4. seviyede geçirdim. Gönüllü çalışma isteğimin beni motive etmesi, akabinde gönüllü olamama durumu ile beraber yavaş yavaş soğumaya başladım. Tabi gezme isteğimin fazlalaşması, sabahları ‘zaten tatildeyim yea’ modumun artarak devam etmesi sonucunda kursu zihinsel olarak başarı ile bitirerek sevimli arkadaşlarıma ve hocalarıma veda etmeden sessizce uzaklaştım.
Bir çok farklı ülkeden insanlar tanıştım. Hepsi çok sıcakkanlılardı. Hepsinin ortak özelliği, ülkelerinden bir şekilde Amerika’ya gelmeleriydi. Bir çoğu senelerdir orada yaşamasına rağmen, İngilizceyi halledememiş. Erkek katılımı oldukça düşüktü. Çünkü ülkeye gelir gelmez iş telaşı onların dili hızlıca çözmelerini sağlamış. Kadınlar ise, ev, çocuklar derken kursa gelmesi seneler bulmuş.
Trump’ın göçmen politikalarıyla ilgili değişiklikleri hepsini ciddi anlamda ürkütmüştü. Çünkü bazıları hala mülteci konumundaydı. Bu bağlamda vakfın eğitim direktörü tarafından, bir sabah hepimiz toplanıldık. Tüm öğretmenler ile birlikte, vakfın her daim arkamızda olduğunu, bizleri çok sevdiklerini ve gitmememiz için ellerinden gelenin fazlasını yapacaklarını, bir sıkıntıda hemen haber vermemiz gerektiğini dile getirdiler. Bu oradaki bir çok insanı rahatlattı.
Umuyorum, hiç biri insanlık dışı muameleye maruz kalmaz. Çünkü hiç birinin neden ve ne şartlarda orada olduklarını bilmiyoruz. O vakit yine en güzelinden diyelim ve görüşelim ki, her şey güzel olacak.