Kavram açıklaması yapmak tarzımız olmasa da konuya kültür ekseninde yaklaştığımız için bir cümle düşelim. Erozyonun gerçekleşebilmesi için toprağın aşınmasını önleyen bitki örtüsünün yok olması gerekir. “Kültür erozyonu” ise toplumun özünde yer alan algıların yerini sentetik değerlerin almasıdır. Derinlemesine bir açıklama yazmadık diye gak guk yapmayın. Merhaba Ben Kültür Erozyonu, Farklıyım! yazımızda sosyal medya ekseninde kültürel değerlere gol atıyoruz. Kültür erozyonu, etiketleme, ötekileştirilmiş iletişim..
Hadi! İnsanları Yargılayalım.
Yargılamak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Sosyal medya ile herhangi bir yargılamak ya da etiketlemek için 1 dakikanızı ayırmanız yeterli. Herhangi birini etiketlemek insanlık adına yapılan en büyük hatalardan biri oysa. Kendisi ile aynı düşüncelere sahip olmayan insanlara etiketler bulup ötekileştirme çabası da nedir? Farklı olan sandığınız kadar korkunç değil.
Twitter’ın kurucusu Jack Dorsey kendini Einstein gibi hissediyordur şimdi. Görse şu halinizi atomu buldum, bombayı değil derdi. Bir manifesto yazar, ardından pılını pırtını toplayıp bir sahil kasabasına yerleşirdi. Twitter bu yüzden açılmadı, etiketlemek böyle bir şey değil. İnsanlar bunu yapmayı nasıl becerdi? Bilinçsizce gerçekleşen popüler değişimin insan hayatına etkileri kimse için iyi olmadı.
İster sahil kasabasına yerleşin, ister bir plazanın en tepesinde yüksek maaşlı bir işte çalışın. Bulunduğumuz toplumun kültürel değerlerini korumama bilinci, yaşama bilincimizde derin yaraların açılması neden olmakta. Sosyal medyanın bilinçsiz kullanımı, korumama bilincinin en büyük destekçisi olurken, kimsenin harekete geçmemesi, açılan derin yaraların gelecek nesillere aktarılmasına neden oluyor.
Kültür Kodlarımız Değiş(ti)iyor
Bugüne kadar yaptığımız konuşmalarda, sosyal medyanın nasıl oluyor da kültüre bu kadar etkisi olabiliyor diye soranların sayısı hayli fazlaydı. Kültürle olan bağını anlamanın en iyi yolu, sosyal medyanın etki alanlarını fark etmek. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her geçen gün hızla büyümeye ve toplumun her alanına işlemeye devam eden sosyal medya, iletişimin yanında dijital pazarlama, sosyoloji, insan kaynakları, çevrimiçi siyaset vb. birçok alanda toplumsal bir dönüşümü tetikliyor.
Türkiye ve Dünya üzerinden sosyal medya hakkında yazılan makale ve akademik yazıların sayısına baktığımızda sosyal medyanın pazarlama ve iletişim yönü sıklıkla ele alınmaktadır. Ama kültüre etkisini yeteri kadar irdelemiş değiliz. Sosyal medyanın merak konusu olmaya devam etmesinde kaynak eksikliğinin büyük bir payı vardır.
Sosyal medya en çok yeni nesiller üzerinde kültürel birikimi kökten değiştirecek unsurları içerir. Sık kullanılan sosyal ağların kültür kodlarımızı olumlu-olumsuz etkilediğini görebiliriz. Sosyal medyanın hayatımızda kapladığı yeri anlamak, kültüre olan etkisini konuşmak ve geleceğini görebilmek adına öncelikle kültür kavramının kodlarını ortaya çıkaralım. Türk Dil Kurumu adını verdiğimiz TDK, kültür kavramını şöyle açıklıyor,
“Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü.”
İçi Kof Kavramlar
Sosyal medya ile beraber gelen bilgi yığını nedeniyle kültürel kavramların sürdürülebilirliği zorlaşıyor. Herkesin bilgi ürettiği ve kimsenin bu bilgiyi okumadığı, değerlendirmediği bir döneme geçiş yapıyoruz. Herkesin profiline yazmak için bir fikri, görüşü, yorumu, gündemi var. Yeni iletişim kanallarının getirdiği, dijital bir kültür altyapısı şekillenmeye başladı. Özellikle dil bilgisinde ister istemez bir yozlaşma, dil tahribatı ve kavramların içinin boşalması kaçınılmaz oluyor. Hatta en çok kullanılan sosyal ağlardan birisi olan Twitter’da lolcat dili (kedi dili) seçenekler arasında yer alıyor. Bu dil, tamamen sosyal medyada oluşmuş, İngilizce’nin yozlaştırılarak basite indirgenmiş haline deniliyor.
Türkçe dil desteği olmayan sosyal ağların terimleri daha sonra dil desteği sağlanmış olsa bile eski haliyle kullanılmaya devam ediyor. Böylelikle bu durum İngilizceyi diğer diller arasında bir adım öne çıkarıyor. Twitter’da bulunan karakter sınırı eş anlamlı sözcüklerden kısa olanı seçmeye ve dili, çoğu kez kelimelerden sesli harfler çıkartılarak basit bir hale getirmeye yönlendiriyor.
Sosyal medyada sıklıkla yayılan Mevlana, Yunus Emre, Hadis-i Şerif, Türk ve Dünya Şairlerinin sözleri, edebi metinler kaynak gösterilmeden, yanlış kaynak gösterilerek, kelimeler değiştirilerek paylaşılıyor ve tüm bu içerikler kültürel erozyona sebep oluyor. Atasözleri, deyişler, mizah malzemesi olarak kültür dilimizden uzaklaşıyor.
Farklıyım Demek İçin
Damga’yı okumalısınız belki Reşat Nuri’den, belki taglarınızı çöpe atarsınız hemen sonrasında, ya da İsa’nın Güncesi’ni Melih Cevdet’ten. Belki Sartre’nin nasıl çirkin olduğunu öğrenmelisiniz. Poe, size fakirliği anlatır, Rilke, size cinsiyetsizlikten bahseder; belki de “nasıl güzel yabancılaşır” hakkında öğütler dinlemelisiniz Camus’tan. Daha çok değer vermelisiniz iyiye, insan ontolojisinin derinine.
Noktaların yerine dilediğinizi yazabilirsiniz. Fark oluşturmak sizin elinizde.
Merhaba Ben “…”, Farklıyım!