En Güzelinden Amerika Gezi Notları Vol.4 – Bir Derbeder Bir Sınav

Amerika Gezi Notları Vol.4

İncelemeye, görmeye, sormaya, araştırmaya yani kısacası En Güzelinden Amerika Gezi Notları’na kaldığımız yerden devam ediyoruz.

22.01.2017 Pazar günü sabah 13.00’de hayatımın en uzun sınavına girdim. Normal şartlarda sınavlarda kalbime dikenler battığından dolayı, üniversite sınavından bile yarım saat erken çıkmıştım. Hatta sınava birlikte gittiğim arkadaşım erken çıktığımı görünce sinirlenmiş, ‘pes artık’ diyerek yaklaşık 1 saat benimle konuşmamıştı. Sonra da ‘sen nasıl bir insansın’ diyerek bayağı bir gülmüştü. Bu sınavın da 4 saat olduğunu biliyordum ama, en fazla 2 saat oturur kalkarım planını çoktan kafama koymuştum. Her zaman ki gibi, bu umduğum da olmadı. 4 oturum yapıldı. Tüm sınavlarda birer saat sürdü.

Peki ben bu sınava nasıl girdim? Neden girdim? Niçin girdim? İnanın hiç bir fikrim yok. Sınav var girer misin dediler. Alışkanlık herhalde, olur dedim.

Benden 7 yaş büyük olan ablam yaklaşık olarak 10 seneyi aşkın bir süredir Amerika’da yaşıyor. Konya Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okurken, bir arkadaşı ile work&travel programına kaydolmak istemiş. Bunun üzerine annem ile babamı izin istemek için aradığında, bu programın dışında Green Card başvurusu da yapabileceğini, diğeri kısa süreli bireysel, diğerinin devlet destekli olduğunu söyleyince, memur bir ailenin tepkisi üzerine devlet destekli olan oy çokluğu ile seçildi. Olacağı varmış ki, o dönemde Konya’dan bir Zuhal ablama, bir de çiftçi bir aileye Green Card çıkmıştı. Tabii hepimiz şok. Kimse beklemiyordu bunun olabileceğini. Ama seneler sonra bile tek merak ettiğimiz şey, çiftçi ailenin Amerika’ya gelip gelmediğiydi.

Ablam Amerika’ya geldikten sonra burada bir yandan siyaset okurken bir yandan da Türk Konsolosluğunda sözleşmeli sekreter olarak çalışmaya başladı. Ancak üniversite sonunda kariyer değişikliğine gitti ve hastane yöneticiliğinde yüksek lisansını yaptı. Bu kariyer değişikliğinden sonra, işten ayrıldı ve özel bir klinikte kendi alanı ile ilgili bir iş yapmaya başladı. Tabi benim sınav serüvenimde bundan sonra başlıyor.

Şikago Türk Konsolosluğu’nda ablamın yerine boşalan yer olan sözleşmeli sekreterlik alımı için açılan sınava başvuru için bizzat gittim. Gittim demeyeyim, gitmeye çalıştım. Giderken başıma gelmeyen de kalmadı, aslında o anda geri dönmeliydim. Burada bir yerden bir yere sadece yakın mesafeye otobüs var. Diğer türlü sürekli aktarma yapmak zorundasınız. Toplu taşımaları gerçekten çok kötü. Herkesin arabası olabilir tamam da olmayanlara da zulmetmenin alemi yok. Her şeyden önce otobüs duraklarında bilgilendirme yok, eğer internetiniz yoksa yandınız. Tüm bilgileri internetten takip ediyorsunuz. Sadece şehir merkezinin belli duraklarında bilgilendirme var. Yanlış otobüse bindiğim için, şehrin bir diğer ucundan çıktım ve şoföre derdimi kolayca da anlatamadım. Tabi bu arada telefonum da yok, internetim de. Bu koca şehirde minik bir ceylan gibi kalakaldım. Şoför sağ olsun, şehrin bir ucundan tekrar diğer ucuna geçince beni doğru durakta indirdi. Sürekli olarak zenci mahallelerinden uzak dur ikazları aldığım için, şoförün zenci olması ilk etapta beni ciddi anlamda korkuttu, ama kibar şoförümüz korktuğum adamdan çıkıp, kahramanıma dönüştü kısa sürede. Öyle ki, otobüsten inince birbirimize el sallayarak ayrıldık. Bunu okumayacak olsa bile, bir selam gönderelim. Korkmamam için ayrı bir ehemmiyet gösterdi insan yaşamayan şehrin bir diğer ucundayken.

Otobüsleri değiştire değiştire bir şekilde şehir merkezine gittim ama, oranında yanlış yerinde indiğim için -19 derece soğuğa maruz kalarak, yürümeye çalıştım. Bir ara burnumu yokladığımı hatırlıyorum zira, soğuktan beyin sinapslarım donmuştu. Tam yolda her gördüğüme ‘Ver is di embesi’ (burada da elçiliği arayarak yürüyorum çünkü sinapslarım donmuş) diye yürürken, bir Türk vatandaşı çıktı karşıma. Rabbim bana yine bir kurtarıcı göndermişti. Neyse ki uzun uğraşlar sonucunda konsolosluğa ulaştım ve konsoloslukta çalışan eniştem Kaan Yıldırım  tarafından sınav kaydım yapıldı. Zaten beni sınava da, o ikna etti. Evet, İngilizce bilmiyorum diyerek geldiğim gurbet ellerde, yine kendime gereksiz bir güven içerisinde, çevirilerin havada uçuştuğu bir sınava girdim. Yıllar öncede İtalya’ya gideceğim diyerek, İtalyanca sınavına girdiğim gibi. Ama neredeyse onu da kazanıyordum o da ayrı bir konu.

Sınava 44 kişi başvurmuş, 29 kişi ise sınava girdi. 1 kişilik kontenjan için, bu oldukça fazla bir sayı. Bunun sebebini Türkiye’de yaşanan olaylar ve gelecekte yaşanılacağını tahmin ettikleri, felaket tellallığı olabilir diyebiliriz. Çünkü burada yaşamayan insanlar bile sırf bu sınav için Türkiye’den kalkıp gelmişler. Hem devlet desteği hem de rahat bir ülkede yaşama heyecanı insanları bu duruma sevk etmiş olabilir ancak, burada da yaşanılan son olaylarda ne kadar rahat bir ülke olduğu da tartışmaya açık bir konudur.

Yaş ortalaması orta yaş kıvamındaydı. Üniversite okuyanlar, üniversite mezunları sınavdaki yerini almıştı. Hatta bir kadın, turist olduğumu öğrenince, çok şanslı olduğumu, bazı insanların yıllarca bu sınavını beklediğini söyledi. Aslında çok büyük maaşı da yok ancak, dediğim gibi devlet desteği, hizmet pasaportunun insanlara cazip geldiğini düşünmekteyim. Burada üniversite okumuş, uzun senelerdir burada ikamet eden insanlar ile aynı sınava girmem de benim cesaretimi ortaya koyuyor. Sırf bu yüzden bile beni alabilirlerdi. Tabi ki de sınavı kazanamadım. Hatta mülakata bile giremedim.

Nedenini şöyle anlatayım. 4 oturum yapıldı demiştim. İlk oturumda, Türkçe’ den İngilizce’ ye çeviri; ikinci oturumda, İngilizce’ den Türkçe’ ye çeviri; üçüncü oturumda, temel matematik; dördüncü oturumda ise, Türkiye ile alakalı bir kompozisyon istendi. Bu sınavın bana asıl yararı İngilizce konusunda ki karamsarlığımdan çıkıp, tamamı ile kendime güvenmemi sağladı. Sınavı geçemedim doğrudur ama kötü olmadığımı fark ettim. Ne kadar ben bunu fark etsem de duydum ki, dalga geçilen en efsane kağıt benmişim. Siyaset ile ilgili çeviri vermişlerdi ve ben her paragrafta 10 tane geçen ‘ambassador’ kelimesini ‘göçmen’ olarak çevirmiştim. Yine de bu beni yıldırmadı. Çünkü, olumsuz olarak görülen bu olay, kendime güvenmemi ve bir hafta içerisinde kursumda bir derece yükselmemi sağladı. Aslında sorun benim İngilizce bilmiyor olmam değil, dil konusunda kendime güvensiz olduğumu gün yüzüne çıkardı.

Yaşadığımız olayları o anda olumsuz değerlendirsek de aslında yaşadığımız olumlu, olumsuz her olay hayatımızı ileriye taşıyan ufak adımlardır. Ufak attığımız her adımların, hayatımızı değiştirmesi dileğiyle.

Not: Başlangıçta başınıza olmadık işler geliyorsa, derin nefes alın ve yapmak istediğiniz işten uzaklaşın.

Bir sonraki En Güzelinden Amerika Gezi Notları yazısında görüşmek üzere.

Amerika’yı gagalamaya devam, her şey güzel olacak.

İlginizi Çekebilir

1 Yorum. Yeni Yorum

  • Bir sonraki Amerika Gezi Notları yazısını sabırla bekliyorum. Bizim gibi yurtdışına çıkmayan insanlar için birebir tecrübelerin anlatılması faydalı bir iş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Sonraki yazı
Oğuzhan Saruhan WhatsApp Röportajı #kargayakonuş
Önceki yazı
Tüketici Neden Online Alışveriş Yapıyor?