En Güzelinden Amerika Gezi Notları Vol.15 Dağlar mı Yollar mı İnsanlar mı?

En Güzelinden Amerika Gezi Notları Vol.15 Dağlar mı Yollar mı İnsanlar mı?

Uzun yıllar kendi ülkenizde yaşadıktan sonra, tüm kurallarında farklılık gördüğünüz bir şehirde değil yaşamak, gezmek bile insana garip hisler yaşatıyor. Keşfetmenin heyecanı, ilklerle karşılaşmanın şaşkınlığı ve alışkanlıklarının dışında karşılaştığın her ‘şey’ seni büyülemeye, ufkunu açmaya ve en önemlisi yüreğini doldurmaya yetiyor.

En Güzelinden Amerika Gezi Notları Vol.15 Dağlar mı Yollar mı İnsanlar mı?

O vakit bakalım neler yaşamışız, göz verin, anlatayım.

Eğitimler bittikten sonra, tüm Amerika’yı gezmeye niyetlenen arkadaşlarımla beraber, Chicago’ya hareket ettik. Planımıza göre, Chicago’ya kadar hiç durmadan yol almak, sizlere daha önceden bahsetmiş olduğum, hasretinden prangaların sürekli yenisini taktığım, yeğenim Rana Naz’a beni kavuşturmak ve bir gün Chicago’yu gezdikten sonra, yollarına gönüllerine göre devam etmekti. Sırf bu yüzden, 12 saat boyunca, sadece yarımşar saatten, 2 defa mola verdik. Normal şartlar içerisinde, ben kafama göre tren seyahati yapmayı planlasam da, alışkın olduğum, asla planlarımı uygulayamama lanetim Amerika’da da beni takip etmiş ve planladığımı yine yapamamıştım. Bir süreliğine kendi içimde, kaderime surat asarken, attığım tribim yola çıkmamızla son bulmuştu.

Yola çıktığımızda, uzunca bir süre, yaklaşık 6 saat kadar, otobana çıkıp çıkmadığımızı anlayamadık. Yollar çok geniş ve rahat. Bu yüzden, Amerika’da rahat araba kullanıyorsunuz. Ancak, sürekli bir trafik halini yaşıyorsunuz. Trafiksiz yerin varlığı çok az. Yolların iki tarafında olmak üzere, yerleşimler irili ufaklı devam ediyor. Maryland, Virginia eyaletinde bahsettiğimiz gibi yeşillik alanlar yol boyu devam etti.

Yeşilliksiz, ceylansız bir köşe dahi göremiyorsunuz

Yeşilliksiz, ceylansız bir köşe dahi göremiyorsunuz. Ancak, sürekli olarak şehirlerin yanlarından devam ettiğimiz için hız yapamamamız yol arkadaşlarımı biraz sinirlendirmiş, beni ise, bir hayli keyiflendirmişti. Bu haliyle, sakin bir şekilde tüm her yeri gezdiğimi, yolları hissedebilmiştim Neşet Ertaş eşliğinde. Cümlelerimin çeşitli öykülerden fırlamış gibi olması da, benden değil mekanı cennet olsun Neşet Baba’dan kaynaklanıyor anlayacağınız üzere.

Yolda en zor olay, benzinlik bulmak ve ihtiyaç molası vermek. Belirli aralıklarla uyarılar veriliyor size. Eğer ki, durmak isterseniz yolun yanından devam ederek, şehrin içine dönmeniz gerekiyor. Bu da demek oluyor ki, hem yolunuz uzuyor hem de hızlı şekilde hareket edemiyorsunuz. Çünkü şehrin içine döndüğünüzde, hızınızı düşürmeniz ve dönemeçleri yavaşça geçmeniz gerekiyor. Eğer ki, verilen uyarılar ile yolunuzu değiştirmezseniz, bir sonraki benzinlik uyarısına kadar 15-20 dk. daha yol gitmeniz gerekiyor. Uyarıları takip edip, şehre döndüğünüzde hemen yol kenarlarında, benzinlikler ve alışveriş merkezleri ile karşılaşabiliyorsunuz. Bu alışveriş merkezleri, sadece bazı ihtiyaçlarınızı karşılayabildiğiniz, ufak hediyelikleri alabileceğiniz, hızlı bir şekilde karnınızı doyurabileceğiniz, çay kahve içebileceğiniz çok da büyük olmayan yerler olarak karşımıza çıkıyor.

Benzinlerinizi Amerika’nın her yerinde olduğu gibi, kendiniz dolduruyorsunuz. Bir önemli nokta da şu ki, orada geçerli bir kredi kartınızın olması. Eğer ki, kredi kartınız yoksa, genel olarak her yerde sıkıntı yaşıyorsunuz. Ancak benzinliğin içindeki markete girip derdinizi anlattığınızda, uzaktan nakit karşılığı müdahale ediyorlar. Size sadece benzin pompasını depoya yerleştirmek kalıyor.

Yol arkadaşlarımda, bana çok güvendikleri için, pompayı bana bırakıp içeri girdiler. Geri döndüklerinde yarım depo benzini ayaklarıma, ellerime, üzerime ve bir kısmından fazlasını da yere boca ettiğimi gördüler. İki elimi açıp, en saf yüz şeklimle güldüğüm için sinirleri içlerine akmış olsa da, bir süre yol alamadık. Yol kenarında, hem benzini temizlemek hem de koku çekilsin diye bir süre bekledik. Benim üzerimdeki koku ise, hepimizde kalıcı baş ağrısı oluşturacak şekilde uzunca bir müddet varlığını korudu.

Yolda dikkatimi çeken bir şehri, buralara kalpler bırakarak, desturla söylemek istiyorum. Zira yanından geçerken, Annapolis kadar olmasa da, bir tutamdan fazla heyecanlandırdığını söyleyebilirim. İtiraf ediyorum ki, adını net hatırlamıyorum. O an hatırladığım bir isim var ama tam olarak o mu bilmiyorum. Zira, küçük bir araştırma yaptığımda orası mı değil mi emin olamıyorum. Hatırladığım şehrin adı Oakland. Söylerken ağzınız şekil değiştiriyor. Aynen öyle. Uzaktan da baktığınızda, irili ufaklı gölleri, köprü bağlantılarını görebiliyorsunuz. Aslında, burada hatırlamış gibi diğer gezi yazılarına bakarak yazabilirdim ama sizlere dürüst olmam gerektiğini düşündüm karga severler. Ama tam emin olamadan, gezdiğim yeri yazarak da tarihe geçtiğimi hissediyorum.

Karganın yol yorgunluğuna verelim deyip, aranızdan ayrılırken, yol arkadaşlarıma, sohbete dalıp polis arabalarını peşimize taktıkları, çevirmede özürler diledikleri, arabaları sıkıştırarak kendilerine yol açtıkları, kahveci kadına ısrarla ’çay’ telaffuzu yaparak, hayatımdaki en garip içeceği içirdikleri, evden kavurma dürüm yaptıkları için yol boyu dürüm yedirdikleri ve daha söz verdiğim için diyemeyeceğim bir çok olayı bana yaşatarak, 12 saatlik yorucu olması gereken araba yolculuğunu keyifli hale getirdikleri için selamların en güzelini gönderiyorum.

Sizi seviyorum Karga severler, her şey güzel olacak.

İlginizi Çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Sonraki yazı
Kargaları Bile Kıskandıran Gmail Arama İpuçları
Önceki yazı
Instagram Hikayeler Anket Özelliği