Dijitali anlama gayretleri bizi daha 3. başlıkta köleliğe getirdi. Bir önceki yazıda her şeye en baştan başlamıştık. Hızımızı alamayıp buraya kadar geldik. Şimdiden belirtelim, hızlı gitmeye alışmalısınız.
Köleliğin ilk olarak ne zaman başladığına dair net tarih maalesef bilinmiyor. Tarihin tozlu rafları içerisinde yapılan tüm araştırmalara karşın ilk köleliğin aslen kimler tarafından ortaya çıkartıldığı ve neden çıkartıldığı da bilinmiyor. Bildiğimiz tek şey köleliğin dünyanın eski zamanlarından beri var olduğudur. Bundan sayamadığımız kadar yıllar önce bile iki insan birbiri ile eşit tutulmamıştı. Biri bir diğerinden daha rütbeli olmuş ve bu uydurulan rütbe yüzünden diğerini kendisine köle etmişti.
Kölelik sisteminin tam olarak ne zaman başladığını bilmiyor olsak bile kölelik hakkında bildiklerimiz gerçekten de azımsanacak kadar değil. Kölelere değişen zaman aralığı ve asırlar ile birlikte efendileri farklı isimler verdiler. Kimi zaman köle, kimi zaman kul kimi zaman da memluk gibi birbirinden farklı hitaplar kullandılar. Bunların haricinde dünya üzerindeki yaşayan ve ya ölen birçok dilde köleliğe dair sayısız hitabet şekli yer almaktadır. Bu da yine köleliğin ne kadar eski olduğunun ve köleliğin insanların en büyük gerçeklerinden birisi olduğunun nişanesidir. İyi ama dünyanın var olması ile birlikte yaşamaya başlayan ve tek başına bu dengenin altından kalkamayacağını düşünüp, toplum olan atalarımız neden bir insanın bir diğerinin malı olması gerektiğini ve ona yaranmak için hizmet etmesi gerektiğini düşünmüşler?
İhtiyaçlar üçgeni
İnsanların temel dürtüleri, onlara günümüz dünyasında psikoloji dersi ile birlikte öğretilmeye başlanır. Henüz o aşamaya geçemediyseniz ve bu üçgenden hala bihaber iseniz ve ya hatırlamıyorsanız sizin için biraz değinelim. İnsanların temel dürtülerine baktığımızda doğasını deşifre edebilmek mümkündür. Biz şimdi bu üçgen ile birlikte aynı zamanda insanın doğasını da deşifre etmeye çalışacağız.
Mutlu olmak isteyen bir insanın lezzetli yiyeceklere sahip olması ve güvenli olduğu duygusunu hissetmesi, temel ihtiyaçlar üçgenini oluşturur. Bunu günümüzün popüler bilimleri zaten kabul ediliyor. Bunlardan biri olmadan bir diğerinin olması insanların yeteri kadar mutlu olması için yeterli değildir. Eğer karnınız gerçekten açsa oturup cinsellik düşünemezsiniz ve ya savaşın tam göbeğinde düşman ile çarpışmak zorundaysanız bir kenara çekilip yemek yemeyi düşünemezsiniz. Üçgenin bize karşı tavrı bu konuda oldukça nettir. Ancak atalarımız bu üçgene bir şeyler daha eklemenin faydalı olacağını düşünmüşler. O da şüphesiz rahat bir yaşam hayalidir.
Günümüzde, her insan rahat bir yaşamın sahibi olmak ister. Oturup çalışır, eğitimini tamamlar ve daha yapacağı bir sürü şeyin sonunda maddi yeterliliğe ulaşmak ister. Çünkü maddi yeterliliğe ulaştığı zaman, ihtiyaçlar üçgeni içerisindeki her şey kendilerinin olacaktır. Yiyecekler, güven dolu bir barınma ortamı. Bunlara sahip olmak için dünyaya gelen her insanın şüphesiz çalışması gerekecektir. Çalışmadan tüm bunların hepsine sahip olmak hangi toprak parçası üzerinde mümkün olabilir ki? Biz böyle düşünüyor olsak bile atalarımız böyle düşünme sağ duyusuna sahip değildiler. Onlar, bu üçgendeki nimetlere çok daha kolay bir şekilde erişmenin yolunu bulmuşlardı. Bu bir yalandı fakat kesinlikle çok sattı.
Duma duma dum ben bir “Efendilik” yalanı uydurdum
İnsanlar ihtiyaçlarının tamamını çok daha rahat bir şekilde karşılayabilmek için, diğer insanların hem zihin gücünden hem de fiziksel gücünden faydalanmaya başladılar. Kölelere ait olan yahut kendi düşünceleri ile onlara verdikleri diğer tüm kaynaklarından faydalanmak ise bu işin ekstrası olacaktı. Asıl sorun ise faydalanılan insanların bu insanlara itaat ediyor olmasıydı. Yani kölelik sistemi gerçekten işe yarıyordu.
Uydurulan efendilik yalanı altında insanlar asırlarca efendilerine itaat etmek zorunda kaldılar. Onlar asildi ve onların ağzından dökülen her bir söz hiç kuşkusuz köleler için birer emirdi. Efendileri onlara eğer uçurumdan atlamalarını emrediyorsa köleler şüphesiz buna liyakat etmeliydi. Ta ki azledilene kadar. Köleler için bir kurtarıcı yoktu ve yüzyıllar boyunca olmayacağı düşüncesine inandırılmışlardı. Kölelik o zamanın insanları için ayrıca büyük ve geçerli bir adalet sistemiydi.
Kölelik insanlık tarihinin düşündüğünden çok daha kısa bir süre sonra sona erecekti En azından eski model köleliğin kurmuş olduğu düzen yıkılacaktı. Evet, kölelik belki bugün günümüzde sona erdi. Fakat başka kelime ve kavramlar altında kölelik düzeni işliyor. Düzenin işlemesi için efendi ve köle ilişkisi olması şart değil.
Özgürlük dediğinizde aklınıza ne geliyor? Bir sonraki yazımıza kadar düşünün.
İletişimde kalın.