Sosyal Medya Olmasaydı

Düşünün ki bir sabah uyandınız ve sosyal medya diye bir şey yok. Tüm dünya genelinde milyarlarca insanın günlük rutinlerinin, ilişkilerinin ve duygusal ifadelerinin ayrılmaz bir parçası olan dijital platformlar birdenbire silinmiş. E-postalar, mesajlaşmalar ve hatta telefon görüşmeleri hala var. Ama Facebook, X, Instagram, WhatsApp gibi sosyal kanallar artık yok. Peki, bu durum hayatımızı nasıl etkilerdi? Alışkanlıklarımız, ilişkilerimiz ve duygusal durumlarımız üzerindeki etkisi ne olurdu? “Sosyal Medya Olmasaydı” başlıklı bu kurgusal distopyada, sosyal medyanın hayatlarımızdaki yerini ve yokluğunun bize nasıl hissettireceğini keşfedeceğiz. Sosyal medyanın varlığının ve yokluğunun insan ruhu ve günlük yaşantımız üzerindeki derin etkisini irdeliyoruz.

06:00 – Sabahın Sessizliği:

Alarmım çalıyor ve gözlerimi açıyorum, yatağımın sıcaklığında birkaç dakika daha kalmak için direniyorum. Duvarımdaki eski aile fotoğraflarına bakıyorum; her bir yüz, bir hikaye, bir anı anlatıyor. Sosyal medya olmadan, bu anıları sık sık paylaşma alışkanlığım yok; onlarla yalnızca ben ve duvarım ilgileniyoruz.

08:00 – Yolculuk:

Evden çıkmak, sokaklarda yürümek, herkesin bir yere acele ettiğini görmek… Ama nereye? İnsanlar gözlerini telefondan kaldırmadan, bir sonraki duraklarını bekliyor. Kendi kendime düşünüyorum, “Acaba onlar da benim gibi mi hissediyor?” ama kimseyle göz göze gelmekten çekiniyoruz. Sosyal medyanın olmadığı bu dünyada, gerçek hayattaki etkileşimler daha da yüzeyselleşmiş.

10:00 – İşyerindeki Yalnızlık:

İş yerinde, eskiden kısa bir mesajla başlayan dostlukların yerini sessizlik almış. Sosyal medya sayesinde kolayca kurulan bağlantılar yok. Öğle yemeği masasında otururken, etrafımdakilerin yüz ifadelerinden geçmişteki alışkanlıkların izlerini görebiliyorum; bir zamanlar paylaşılan fotoğraflar, videolar, şimdi sadece zihinlerde.

13:00 – Öğle Arası Gerçekliği:

Öğle yemeğimizi yerken, hepimiz sessiziz. Eskiden yemeğin fotoğrafını çekip paylaşmak, “like” ve yorum almak günlük bir ritüeldi. Şimdi ise sadece lezzetine odaklanıyoruz, belki de ilk kez. Bu, yemeğin tadını daha mı iyi yapıyor, yoksa yalnızlığı mı vurguluyor, emin değilim.

15:00 – İletişimsizlik:

Ofiste, bir projeyi tamamlamak için ekiple bir araya geldiğimizde, herkes kendi düşüncesinde. Eskiden bir fikir paylaşmak, bir gülücük ya da bir “thumbs up” ile desteklenirdi. Şimdi, her türlü geri bildirimi yüz yüze almak, alışılmadık derecede gerçek.

18:00 – Akşamın Hüznü:

Eve dönüş yolculuğunda, gün batımını izliyorum. Eskiden bu anı bir hikaye olarak paylaşırdım, dostlarımın yorumlarını, kalplerini beklerdim. Şimdi ise sadece ben ve gökyüzü, hiçbir “like” ya da yorum olmadan. Bu güzellik, paylaşılmadığında daha mı değerli, yoksa biraz mı eksik?

20:00 – Gece Yalnızlığı:

Akşam yemeğinden sonra, ailemle oturuyoruz. Konuşmalarımız, günlük olaylar ve küçük anılarla dolu. Sosyal medyanın yokluğunda, birbirimizin hayatına daha fazla dahil oluyoruz. Ancak yine de, bu paylaşımların geniş bir çevreyle yapılmadığını bilmek, konuşmalarımıza bir ağırlık katıyor.

22:00 – Gece Düşünceleri:

Yatağıma uzanıp tavana bakarken, günümü düşünüyorum. Sosyal medyanın yokluğunda, duygusal bağlarımız ve günlük alışkanlıklarımız nasıl da değişmiş. Gerçek hayattaki ilişkilerimiz daha derin mi, yoksa sosyal medyanın verdiği sonsuz bağlantı imkanını mı özlüyoruz? Cevabı bulmak zor, ama bir şey kesin: Sosyal medya olmadan, dünyamız ve içindeki yerimiz çok farklı.

Gün batımıyla birlikte, sosyal medyanın olmadığı kurgusal bir dünyada 24 saatimiz sona eriyor. Sıradışı bir deneyim yolculuğunda teknolojinin, özellikle de sosyal medyanın hayatlarımızda ne kadar büyük bir rol oynadığını ve onun yokluğunun nasıl bir boşluk oluşturduğunu görebiliyoruz. Alışkanlıklarımız, iletişim şekillerimiz ve duygusal ifademiz, dijital mecralar etrafında şekillenmiş durumda. Onların yokluğunda, kendimizi daha yakın ve bir o kadar da daha uzak hissettik. Belki de bu durum bize sosyal medyanın hem bağ kurmamızı sağlayan hem de bizi izole eden çelişkili doğasını hatırlatıyor. Dijitalin kurgusal dünyasından ayrılırken, gerçek dünyamızda sosyal medya ile olan ilişkimizi yeniden değerlendirme fırsatı buluyoruz. Acaba sanal platformlar olmadan hayatımız nasıl olurdu? Ve belki de en önemlisi, onlarla sağlıklı bir dengeyi nasıl kurabiliriz?

İlginizi Çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Sonraki yazı
Hayatta Başarılı Olmanın Sırrı Karakter mi?