- Tüm karga ailesine selamlar, bu platformda üçüncü yazımla sizlerleyim.
- İlk iki yazımın yayınlanmasının ardından çevremden çok olumlu tepkiler aldım.
- Bu ailenin bir parçası olmak insana kendini mutlu hissettiriyor. Bu güzel düşüncelerle yazıma başlamak istiyorum.
ABD’de George Floyd’un öldürülmesinin ardından meydana gelen şiddet olaylarının ardından sosyal medya devi Facebook’ta bazı ırkçılık ve nefret söylemini öven mesajlar yayılmıştı. Bunun üzerine birçoğu ABD merkezli dünya devi markalar Facebook ve Twitter’a yönelik reklam ambargosu başlattı.
Microsoft, Mayıs ayı içinde Facebook ve Instagram’a yönelik reklamları durdurma kararı almıştı. Bu karar sadece ABD ile sınırlı tutulmuştu ancak Haziran ayında ABD’de artan şiddet olayları üzerine Facebook’un nefret söylemi içeriklerine karşı yaptırım uygulamaması üzerine kapsamı genişleterek geniş çaplı bir boykot başlattı. Microsoft’a dünya devleri Starbucks ve Coca Cola’dan da destek geldi. Özellikle Coca Cola Temmuz ayında hiçbir sosyal medya platformuna reklam vermeyeceğini açıklamıştı. Bununla birlikte Unilever ve P&G gibi dünya markaları da sosyal medya platformlarına reklam vermeme kararı aldı. Tüm bunların üzerine Facebook ve Twitter hisseleri yüzde 7’lik bir düşüş yaşadı.
Sadece ‘Kahraman Markalar’ Kazanacak
Markalar koronavirüs ile birlikte toplumsal değerlere karşı daha hassas olmaya başladı. Sosyal medya platformlarını iş ortakları olarak gördükleri için onlardan beklentileri sadece markalarını ve ürünlerini daha fazla kişiye ulaştırarak daha çok satış yapmak değil aynı zamanda toplumsal konulara daha duyarlı olmaları. Markaların ortak beklentisi Facebook’ta yayılan nefret mesajlarına karşı daha fazla yaptırım uygulanması. Markalar sosyal sorumluluk politikaları çerçevesinde insanlığa ve topluma zarar verecek tüm konulardan uzak durmaya çalışmaktadır. Burada şiddetin övülmesi ve ırkçılık mesajları marka politikaları ile ters düşmektedir.
Markalar artık reklam vereceği zaman sosyal medya platformlarında sadece çok satış yaptığı değil müşterilerinin haklarını koruyan onlara saygı duyan platformları tercih ediyor. Özellikle koronavirüs döneminde müşteri ile marka arasında şeffaflık, samimiyet gibi kavramlar yükseliş gösterdi. İnsanların hastalık korkusu ile değişen öncelikleri markaların iletişim stratejilerine de yansıdı. Markalar artık müşterilerine bakın sadece reklam yapmıyoruz sizin hissettiklerinizi biliyor ve buna karşı tedbir alıyoruz. Özellikle koronavirüs döneminde büyük emekleri olan sağlık çalışanlarına yönelik markalar kampanya yarışına girdi. Bazı ulaşım firmaları sağlık çalışanlarını ücretsiz taşıdı, bazıları hastanelere ücretsiz yemek götürdü bazıları ise onlara ücretsiz konaklama imkanı sağladı. Bu süreçte televizyonlarda da sıkça rastladığımız sağlık çalışanlarına teşekkür reklam filmleri ve markaların bu yarışa girmeleri insanların hassasiyetlerinin bir parçası.
Sosyal Medya Platformları Vazgeçilmez Değil
Asıl konumuza tekrar gelecek olursak artık sosyal medya platformları vazgeçilmez değil. Markalar bu platformlar aracılığıyla büyük kitlelere seslenme şansı yakaladığı için tercih ediyordu ancak günümüzde bu alanda rekabetin artmasıyla sosyal medya platformları vazgeçilmezliğini kaybetmeye başladı. Sosyal medya platformları ile ilgili alternatifler arttıkça markalar, hem daha düşük maliyetle reklam verme hem de özel olarak seslenmek istediği kitleye mesajlarını gönderme fırsatı yakaladı. Bu dev sosyal medya şirketlerini tehdit eden bir durum haline geldi. Özellikle siyasi ve toplumsal konularda insanların ve toplumun yanında yer alma zorunluluğunu getirmektedir. Yoksa markalar cezayı bu platformlara rahatlıkla kesmektedir.
Peki bu durumda markaların reklam ve kurumsal iletişim birimleri nasıl davranmalı? Öncelikle müşterinizi iyi tanımalısınız. Onun hassasiyetleri, günlük yaşamı, zevkleri bunların tamamı hakkında bilgi sahibi olmalısınız ki reklam verirken doğru mecrayı seçme fırsatı yakalayın. Özellikle bu tür kriz durumlarında müşteriler markaların bu platformlara uyguladığı reklam uygulamasından dolayı onları takdir edebilir. Koronavirüs sonrası yeni dünya düzeni bize kahraman markalar çağının geldiğini gösterdi. Dijital dünyada attığınız bir adım sizi kahraman marka yapabilir. Ancak yaptığınız her olumsuz hareket kullanıcıların hafızasında kötü bir yer edinebilir.
Benzersiz bir kriz planınız olmalı
ABD’de başlayan Facebook’a reklam verilmemesi yönünde kampanyada markanızın tavrı nasıl olacak? Bunu müşterinize nasıl anlatacaksınız bunun için kriz iletişimi stratejiniz olması gerekiyor. Şeffaf bir şekilde bu platformda niye var olduğunuzu müşterilerinize açıklamanız gerekiyor. Müşterilerle iletişim kanallarını ne kadar şeffaf tutarlarsa markaya olumlu geri dönüşü o kadar iyi oluyor. Bu Influencer Marketing yapan markalar için de geçerli. Markanızı temsil ettiğini düşündüğünüz sosyal medya fenomenleri ile içeriğinizi pazarlamak için anlaştığınızda o fenomenin toplumsal olaylarda nasıl tavır aldığı hayati önem taşıyor. Reklam stratejisi oluştururken çok yönlü düşünerek hareket etmek ve risk almamak gerekiyor. Müşterisini dinlemeyen ona söz hakkı vermeyen kendi bildiğini okuyan markaların çöküşe gittiği bir dönemdeyiz. Eğer fark yaratmak istiyorsanız benzersiz bir kriz planınız olsun, daha sonra kullanmak zorunda olacağınız sosyal medyayı boykot ederken adımlarınızı doğru atmalısınız.