Marketing Holmes! Hakkında: Pazarlamanın Sherlock’u. Benim işim başkalarının bilmediğini bilmek! hi@marketingholmes.com
Bu sohbete gönderdiğiniz mesajlar ve yaptığınız aramalar artık uçtan uca şifrelemeyle korunmaktadır.
: Gak!
: Selam Karga
: Vay vay vay 2 haftadır baker sokağı 221b’de yolunu gaklıyorum. Kırdığım cevizlerin haddi hesabı yoktur. Yine hangi dijital vakanın sırrını çözüyordun?
: Ahahah vaka biter mi sektörde 🙂
: Şu aralar Jeff Bezos’ la ilgili eski röportajlar çok ilgimi çekiyor, internete bakış açısının yıllar içindeki değişimi muazzam 🙂
: Kırılacak ceviz çok olsun ki kıralım değil mi?
: Jeff Bezos’un ilk ofisi aklımdan çıkmıyor.
: Sonra aklıma Gandhi’nin bir sözü geliyor.
: Önce seni görmezden gelirler, sonra sana gülerler, sonra seninle dövüşürler ve sonra sen kazanırsın.
: Ahaha benim bir tweetimi andırıyor sanki ne dersin?
: 🙂
: Karga herkese aynı cümleleri kurmaz, cümleyi kurdurtana bakmalı.
: Estağfurullah, ben izlerken, araştırırken keyif aldığım şeyleri paylaşıyorum, bir katkım oluyorsa takip edenlere ne mutlu 🙂
: Eminim ki oluyor, kalemine sağlık 😉
: Seni çok gaklıyorum herkese.
: Kargastik bir röportaj yapalım mı?
: Süper olur, başlayalım hadi.
: Dijital Karga okuyucuları için kendinden bahsedilir misin? Seni senden dinleyelim gak!
: En başta sanırım şunu söylemek gerekiyor, benim nihai amacım Türkiye’deki pazarlama ekosistemini geliştiriyor olabilmek.
: Tüm çalışmalarımda buna hizmet ediyor, araştırmayı, izlemeyi, okumayı çok seven biriyim.
: Pazarlama bugün detaylarda yatıyor biraz, ben de detaylara odaklanıyorum 🙂
: Yazmayı da çok seviyorsun, çok da derin yazıyorsun. Ona sonra değiniriz belki.
: Ekosistem değişime açık mı?
: Değişimle gelişime.
: Dijital dönüşümle birlikte markalar Türkiye’deki ekosistem de değişmeye başladı.
: Bugün markalar eskiye nazaran değişime çok daha açıklar.
: Markalar artık klasik pazarlama argümanlarıyla var olamayacaklarını, değişmek gerektiğini anladılar, Nokia örneği tüm markaların zihninde hala çok canlı.
: Türkiye’de çok güzel gelişmeler oluyor, bunların büyük bir kısmı hasıraltı edildiği için görmüyoruz belki ama ben gelişimden memnunum.
: Daha iyisi elbette olabilir ama fena da gitmiyoruz.
: Kafasını kuma gömenin geride kalabileceğini hatta yok olabileceğini hepimiz kabul etmiş durumdayız?
: Birçok şeyin gerisinde kalmış bir ülke olarak artık bu trende yerimizi almanın son çare olduğunu düşünenlerden misin?
: Ne yazık ki sanayi devrimlerinin hepsini teker teker kaçırmış bir ülkeyiz.
: Bu durumda tabi bizi gelişmekte olan ülkeler klasmanına sokuyor.
: Teknoloji artık o kadar hızlı gelişiyor ki mutlaka bir yerinden tutup trene atlamamız gerekiyor, yoksa başka bir şansımız daha olmayabilir.
: Ama ben yine optimist yaklaşıyorum, insan kaynağı olarak diğer ülkelerden hiçbir eksiğimizin olmadığını düşünüyorum, yeter ki kaynakları doğru kanalize edebilelim, girişimleri, markaları ve kurumları teşvik ve desteklerle motive edebilelim.
: Son cümlen aslında reçetinin ta kendisi.
: Peki trene yeni vagon çıkanlara ne diyorsun? Biz onlardan olabilecek miyiz ya da yeni bir tren bizden çıkar mı?
: Mesela Amazon Go konusu hakkında ne düşünüyor Holmes sence bir fiyasko mu başarı mı?
: Amazon Go teknolojinin son harikası, early adopter’ların yaratmış olduğu bir dalga var, herkes onu konuşuyor, herkes o deneyimi yaşamak istiyor, Amazon Go perakendede bir devrim, bu devrim ne kadar başarılı olur, dalgalar durulunca bir kez daha bakıp göreceğiz
: Teknolojiye çok açık bir ülkeyiz, akıllı telefon penetrasyonlarımız, bazı gelişmiş ülkelerin bile üzerinde, markalar daha cesur adımlar attıkça, ülkemizde benzer çalışmaları görmemiz pek tabi mümkün.
: Ancak mevcut konjonktür, piyasaların durgunluğu, ülke içindeki huzursuzluk derken markalar yere daha sağlam basmaya yönelik refleksler gösterebiliyor bu dönemlerde, ben orta vadede benzer çalışmaları bizim markalarımızda da göreceğimizi düşünüyorum.
: Çok mu resmi oldu röportaj Karga ne dersin?
: Haklısın Holmes, samimiyetin dozunu kaçıralım ama bu engin tecrübeni de okuyucularımız kaçırmasın , detaylarda boğulmadan detaylarına inmeye devam.
: Yoksa gaklarım.
: 🙂
: Amazon Go konusu aslında uzun zamandır konuşulan bir konu, buna cesaret etmek Amazon’a mı nasip oldu?
: Amazon 2017’de Ar-Ge’ye 16.1 milyar dolar ayıran, dünyanın Ar-Ge’ye en çok bütçeyi ayıran şirketi.
: Yalnızca Amazon’un Ar-Ge yatırımı ülke olarak bizim Ar-Ge’ye yatırımımızdan çok daha fazla.
: Hal böyle olunca, bu denli inovatif ürünlerin Amazon’dan çıkması bir tesadüf değil.
: Ar-Ge gerçekten önemli. Ama bizdeki Ar-Ge anlayışı çok farklı değil mi?
: Devletten teşvik almak için Ar-Ge merkezleri oluşturuyor ve şirketin genel işlerini bile buna dahil edebiliyor firmalar.
: Senelik 20 milyar dolar ayırsak fayda eder mi?
: Röportajın başında konuştuğumuz noktayla aynı aslında, markalar inovatif olmadıkları, inovatif ürünler çıkaramadıkları sürece var olamayacaklarını anladılar, buna mecburlar artık.
: Büyük balığın küçük balığı yediği dünyada değil hızlı olanın kazandığı bir dünyada yaşıyoruz artık.
: Sürdürülebilirlik çok önemli, bu tarz taktiklerle ne kadar hayatta kalabilir ki markalar, değişmek, inovatif olmak zorundalar.
: Umarız bu durum doğru yönde devam eder. Hız konusunda üzerimize yok.
: Dijitalde araçlar ve ürünleri hızlı kullanım konusunda iyiyiz, üretim her türlü üretim bizi sürdürülebilirlikle birlikte bir yere getirecek.
: Peki Türkiye & Dünya kıyası yaptığımızda pazarlamada ne durumdayız Holmes? Ahlanmalı mı yoksa gak guk mu yapmalı?
: Ben bulunduğumuz noktadan memnun değilim. Bugün henüz bir dünya markası çıkarabilmiş değiliz. Özellikle gelişmiş ülkelerde pazarlama noktasında yaşanan rönesans, aydınlanma dönemi bizde henüz yaşanmadı.
: İşte şimdi harika bir noktaya parmak bastın, dikkatle okuyorum.
: Ancak bir aydınlanma dönemi içerisine girdiğimizi düşünüyorum. Bugün markalarımız çok daha doğru stratejilerle hareket etmeye başladı, doğru marka konumlandırmaları, doğru kurgular, doğru stratejiler yavaş yavaş kabul görmeye başladı.
: Pazarlama uzun vadede sonuç veren bir araç, ülkemizde ise beklentiler kısa vadede sonuç almaya yönelik, bu algı yavaş yavaş kırılıyor.
: Artık bugün çok daha fazla marka, marka algısına yatırım yapıyor, kısa vadeli hedefler yerine orta ve uzun vadeli hedeflere odaklanıyor, bu çok doğru bir durum ve bu anlayış değişiminin yaşanması gerekiyor.
: Markalaşma dedin, pazarlama dedin kargayı heyecanlandırdın ama uçmayacağım. Pazarlama uzun vadeli ve çok önemli bir gereklilik. Markalaşma kelimesiyle mi başlatıyoruz pazarlamadaki değişimi?
: Kesinlikle.
: Pazarlama her şeydir? Amerika ‘yı Amerika yapandır desem tüylerimi yolmazsın değil mi?
: Bugün Amerikan ekonomisini ayakta tutan markalara baktığımızda, hepsinin markalaşmış dünyaca ünlü markalar olduğunu görmek mümkün.
: Keza Güney Kore de öyle. Dünya markası çıkarma ülküsü noktasında devlet politikası ile hareket eden Güney Kore bugün Samsung’dan LG’ye Hyundai ’ya kadar birçok dünya markasına sahip.
: 1980’lerde Türkiye ile aşağı yukarı aynı gayri safi milli hasılaya sahip olan Güney Kore bugün bizim çok daha ötemizde ve bunu büyük oranda çıkardıkları markalarla başardılar.
: Onlar markalaşmayı bir devlet politikası olarak görüp, gerekli tüm destek ve teşvikleri buna göre şekillendirdiler. Bugün Samsung’un geldiği nokta hepimizin malumu.
: O zaman bu örneklerden yola çıkarak doğru yolda olduğumuzu anlamak çok da zor değil.
: Yolumuz uzun ama yolda ne yapacağımızı artık öğrendik değil mi ?
: Pazarlamada dinamikler çok hızlı değişiyor, bugün hayatımızın merkezinde yer alan sosyal medyanın bile 10 yıllık mazisi var, o yüzden yolda öğreniyoruz demek daha doğru.
: İşte burada çok önemli bir sorum var markalaşma diyoruz, bu artık hepimizin bildiğini ya da bildiğimizi sandığımız bir kavram. Nasıl fark yaratmalı?
: Sonuçta herkes markalaşmanın öneminin farkında.
: Pazarlamayı burada nasıl kullanmalıyız?
: Benim inandığım ve her isimde referans aldığım nokta içgörü.
: Bugünün tüketicisi anlaşılmak istiyor, onların dertlerini, kederlerini, hayata bakış açılarını paylaşan markalar istiyor. Onların sorunlarını çözen, hayatlarını daha yaşanabilir kılan markalar istiyor.
: Bunun da yolu içgörüden geçiyor. Kalın plaza camlarının ardından stratejiler üretmek yerine pazara inip, tüketiciye dokunmak, onların dertlerini, sıkıntılarını, hayata bakış açılarını gözlemlemek ve buna yönelik çözümler üretmek gerekiyor. Ana mesele tam olarak bu.
: Sahaya inip arada milli sporumuzu da yapmalı değil mi?
: Plaza kafasına meteor mu düştü sanki 😉
: Ahaha 🙂
: Benimle aynı dili konuşmadan bana neyi pazarlıyorsunuz diyor mu insanlar gerçekten?
: Yoksa davranışlar mı bunu gösteriyor?
: Kesinlikle diyor. Amerika’da tüketicilerin yarısından fazlası mesela markaların siyasi görüşlerinin olmasını dahi istiyorlar.
: Tüketiciyle aynı dili konuşmak çok önemli.
: Kanalların ve markaların çeşitlenmesiyle birlikte bugün tüketicilerin bir markadan vazgeçmesi için onlarca alternatif var.
: Markalar bu noktada attıkları her adımı terzi titizliğiyle analiz etmek zorunda, müşterilerini anlamak kendilerini onlara göre konumlandırmak zorunda.
: Yoksa var olma noktasında büyük sıkıntılar çekebilirler, bkz: Nokia.
: Varlığını teknolojiye armağan etti Nokia. 3310 olmasa ne yapardık 🙂
: Peki kitle içinde farklı düşüncelere sahip bireyler de yok mu? Hepsini aynı paydada buluşturmak nasıl bir yetenektir? Yoksa tonu bölgeye, cinsiyete, yaşa vs göre değişen mi olmalı?
: Stratejiyi nasıl konumlandırmalı? Açıkcası buraya varmak istiyorum.
: Elbette değişmeli. Ana bir çatı oluşturduktan sonra hedef kitleyi segmente ederek iletişim yapmak çok önemli.
: Herkese aynı iletişimi yapmak doğru bir yaklaşım değil. Her segmentin beklentileri birbirinden çok farklı, önemli olan doğru çatıyı kurup, doğru iletişimleri yapıyor olabilmek. Doğru iletişimin yolu da doğru içgörüden geçiyor.
: Makrodan mikroya doğru gidiyoruz Holmes. Segmentasyon, başarılı markaların çok iyi yaptığı işlerden birisi.
: Bize bir sır vermek ister misin bununla ilgili?
: Yine insana dokunuyor olabilmek çok önemli bu noktada. Plaza camlarının ardından görünenle pazardaki dinamikler birbirinden çok farklı olabiliyor.
: Segmentasyon kadar önemli.
: Ahaha görmemiştim bunu, güzelmiş 🙂
: Sınırları kaldırıyoruz, sınırları zorluyoruz.
: Marketing dünyasında Holmes olmak nasıl bir duygu? Bu dünyaya kuş bakışı bakmak isteyenlere pencere açalım.
: Ben çok keyif alıyorum açıkcası.
: Gördüklerimi, deneyimlediklerimi anlatıyor, paylaşıyor olmak müthiş keyifli. Umarım takipçilerim de keyif alıyorlardır 🙂
: Beynini dolaba kaldırmayıp onu kullananların çok sevebileceği bir iş değil mi?
: İşimiz değil tutkumuz 😉
: Pazarlama müthiş keyifli bir alan. İnsanların kalbine dokunuyor olabilmek müthiş bir duygu.
: Ben işimi oldukça keyif alarak yapıyorum, pazarlama bu alanı gerçekten sevenler icin cidden bir tutku 🙂
: Ortaya başarılı çalışmalar çıktıkça daha da keyifleniyorsundur. Şahsen ben yükseklere kadar uçuyorum, sonra tekrar aşağı iniyorum cevizleri toplamak için.
: İletişim, Pazarlama, Reklam, Sosyal Medya ve dahası Dijital standardize edilebilir alanlar mı? Bu konu hakkındaki derin bilgi ve tecrübelerinden yararlanmak isterim.
: Standardize etmek biraz zor aslında.
: Pazarlama yaratıcılıkla beslenen bir alan.
: Yaratıcılığı sürdürülebilir bir hale getirdiğin an zaten marka olarak lovemark a dönüşüyorsun.
: Sanki uçmaya benziyor, anlar gibiyim. Rüzgar hep aynı hızla ve aynı yönden esmiyor.
: Dikgak dikgak can alıcı anahtar bir kelime daha. Lovemark ❣
: Lovemark çok önemli, IKEA ve Nike bunun en önemli örneklerinden.
: O yolda ilerleyen markalarımız var mı peki?
: Henüz yolun çok başındayız ama.
: Mavi ve Türk Hava Yolları bence bu konuda ülkemizde öncü konumdalar.
: THY soruyu sorarken aklıma gelmişti ama nedense Mavi gelmedi.
: Holmes, pazarlamacı en çok neyi sever?
: Ne olursa iyi ki yapmışım ya da iyi ki yapmışız dersin?
: Değişim.
: Beni benden aldın, gak!
: Kanatlarım var ruhumda..
: Benim adıma tüketicinin kalbine dokunabilmek çok önemli, insanların hayatlarını kolaylaştırdığımı gördükçe çok daha rahat uyuyorum açıkcası.
: Eski pazarlamacı anlayışı şu cümlelerle çöp olmuş durumda. Umarım anlarlar.
: Yoksa kafalarına kafalarına ceviz atsam yardım eder misin?
: Ehehe 🙂
: Pazarlama bir kültür, eskinin üzerine inşaa edilerek bugüne geldi, haklarını yemeyelim 🙂
: Beni de cevizleyebilirsin ceviz beyne iyi gelir zihni güçlendirir .
: Hızlı sorulara geçmeden önce kalemine sağlık muazzam yazıların var.
: Neden var olduğumu ben biliyorum.
: Bol bol ceviz yemek, cevizlemek ve kargastik hareketler yapmak için. Engellerim yok.
: İnsanların var mı?
: Ben çok seviyorum yazmayı, içimi döküyorum bir anlamda 🙂
: Yok yok bence 🙂
: 🙂
: Hazır hissediyorsan hızlı sorulara geçiyorum. Kemerlerini sıkı bağla ?
: Hadi başlayalım.
: Kitap tavsiyelerini alabilir miyim?
: (Holmes yazmakta birazcık gecikince -2dk- 🙂 Az kala Watsonu arıyordum.
: Pürüzlü mükemmellik.
: En sevdiğin kelime?
: İçgörü.
: En sevdiğin şehir bir yerli bir yabancı?
: Prag ve İstanbul.
: Prag’ı çok duyar oldum, İstanbul’u bilmeyenimiz yok 😉
: En sevdiğin marka? Bir yerli bir yabancı..
: Hmm, çok sevdiğim yerli bir marka yok sanırım, yabancı Apple.
: Thy’yi de mi çok sevmiyorsun :/
: Sosyal medyayı günlük ne kadar süre kullanıyorsun?
: Sosyal medya hayatımın sürekli içinde, gündemi ve gelişmeleri oradan takip ediyorum, Facebook ’a iki günde bir girerken, Twitter’a on dakikada bir göz atarım.
: Gidecek çok yolumuz var, yerli markalara duygusal yaklaşamıyorum, hataları görebilmek için rasyonel bakmak gerek.
: Ortalama olarak 13 dakikada bir telefonumuza baktığımız düşünülürse, ortalamayı şaşırtmıyorsun.
: Tavsiye mobil uygulaman?
: 9GAG, her gün mutlaka bir göz atarım, oradaki kültür bambaşka, takip etmek çok keyifli.
: 😀 Steve Jobs mı Mark Zuckerberg mi Elon Musk mı?
: Steve Jobs, tam bir pazarlama dehası, 2007’de hayata geçirilen pazarlama stratejilerinin 1998’de kurgulandığını görünce (bir konferansta anlatır) başka bir isim olamaz 🙂
: Bana James Cameron’ı hatırlatıyor bu tabir, onu da çok severim.
: WhatsApp Röportajı’nı nasıl buldun?
: Ben çok keyif aldım, dijital olarak yapılması ayrı bir keyif kattı tabi 🙂
: Biz de çok keyif aldık?
: Kargada konuk yazar olmak ister misin?
: Elbette 🙂
: Ooo karga bunu beğendi 🙂
: Röportaj yapılmasını önerdiğin isimleri alalım.
: Hepsiyle yaptın zaten Karga 🙂
: 🙂
: Necip Murat, stajyer..
: Başka ?
: Uğur Batı’yı okumak isterim aslında.
: Röportaj yaptınız ve kaçırmadıysam eğer.
: Onunla da yapmıştık.
: E süper o zaman 🙂
: Tamamdır ?
: Okuyucularımızın ufkunu açabiliriz umarım.
: Ben teşekkür ederim, çok keyifliydi.
: Ben olacağına inanıyorum 🙂
: Görüşmek üzere
: 🙂