“Bloglamak ya da bloglamamak işte bütün mesele bu.”
Günümüzde artık bir blog meydana getirmek çoğu zaman düşündüğünüzden daha kolay olabiliyor. Hatta öyle ki çayınızın içine attığınız bir şekerin erime süresi boyunca bir blog oluşturup, internet dünyasında yayına başlayabilirsiniz. Bu örnek yalnızca size bir blog açmanın ne kadar kolay olduğunu anlatmak için yazılmıştır. Diğer yandan bir blogu açmanın kolay olmasının aksine bu blogu aynı azimle iyi bir yere getirmek maalesef sandığınız kadar kolay olmuyor. Çünkü blogunuza sürekli olarak yeni ve daha yeni içerikler girmeniz gerekecek. Oysa o gün çamaşır gününüz olabilir veya çocuğunuzu okuldan almak zorunda olabilirsiniz, vize haftanız olabilir ve yetiştirmek zorunda olduğunuz bir ödev olabilir. Yani, bir blog açtığınız zaman çoğu şey sizin bloglamanıza engel gibi görünür. Oysa aksine blogunuza günlük ortalama yarım saatlik bir süre harcamanız çoğu zaman yeterli olacaktır.
Merak etmeyin, blog yazmıyor olsanız da bu işleri yine yapmak zorunda kalacak ve o çamaşır gününden ve ya teslim etmek zorunda olduğunuz ödevden kurtulamayacaksınız. Şimdi biraz da bloglamaya başlamadan önce neleri bilmeniz gerektiğinden bahsedelim. Öncelikle bloglamanın temel amacı ile işe başlayacak olursak eğer yazmanızın hobiniz olması gerekir. Yani oturduğunuzda sayfalarca okuyabiliyor ve aynı şekilde sayfalarca da yazabiliyorsanız, iyi bir blog meydana getirebilirsiniz.
Bloglamaya başlamadan önce bloglama sistemleri üzerine internetten çok ufacık bir araştırma gerçekleştirin. Bu yaptığınız araştırma ile kafanızdaki blogu meydana getirmeniz için tam olarak ne kadar bir bütçe gerekecek veya bütçe gerekecek mi, hepsini zaten öğrenmiş olacaksınız. Bunları aslında size buradaki satırlardan da aktarmak isterdim fakat ne var ki sizin ne tür bir projeyi kafanızda şekillendirdiğinizi bilmek veya tahmin etmek gerçekten de baya zor. Eğer bu kısmı da atladıysak bir blogda başarıya giden en önemli noktayı belirlememiz gerekiyor.
Ne için blog yazacaksınız?
Daha doğrusu kimler için neyi yazacaksınız? Dünya üzerinde görmüş olduğunuz milyonlarca internet tipi artık milyonlarca internet kullanıcısı demektir ki, bu da milyonlarca internet tipi ile karşı karşıyasınız demek. Çoğu zaman romantik şairlerin sözlerinde hani “Sadece yazmak için yazmak” ile ilgili mısralar bulabilirsiniz ya, işte,siz tam olarak bunu yapmayın. Kendinizden yola çıkın. İnternet üzerinde şimdiye kadar sırf yazılmak için yazılan hangi sayfayı okumayı tercih ettiniz?
Muhtemelen ya hiçtir ya da o yazının sadece yazılmak için yazılan bir yazı olduğunu anlayana kadardır. Eğer siz de aynı muamele ile bloğunuza girenlerin bir ışık hızı ile sayfanızı terk etmesini istemiyorsanız insanlara gerçekten bir şeyler katmanız gerektiğinin farkında olun. Konunuz musluklar da olabilir, kitaplar da önemli olan konunuzun ne olduğu değil o konuyu okuyuculara nasıl aktaracağınızdır. Zaten eğer sadece yazmak için bir blog açmıyorsanız bloğunuz öyle veya böyle büyük bir okuyucu kitlesini ele geçirecek ve zamanı geldiğinde sizi mutlu edecektir.
Yazılarınızı yazarken de dikkat etmeniz gereken birçok şey var. Belki İngilizce bilmek size pratik hayatta hiçbir şey katmıyor olabilir, fakat internet dilini bilmek her insana mutlaka bir şeyler katar. Özellikle de konumuz blog yazmaksa o zaman internet dili şart. Hani o çok sevdiğimiz araba dergilerindeki editörlerin nasıl yazılar yazdıklarını bir hatırlayın. Bu yazıları okurken eğer arabalarla ilginiz varsa sıkılmıyorsunuz ve sayfalar hemen sonra eriyor öyle değil mi? Bunun iki farklı sebebi var.
Birincisi okuduğunuz yazının gerçekten de sizin ilgi alanınız içerisinde olması ve size bir şeyler katacak olmasıdır. Bir diğeri ise hiç şüphesiz, okuduğumuz yazıyı yazan adamın veya bayanın bize o beygir canavarı makinaları anlatış biçimidir. Sade ve tamamen yalın bir anlatımı belki de birçok kişi seviyor olabilir fakat şu detayı sakın atlamayın; ülkemizde çıkan her 10 sinema filmden en az 6’sı komedi filmidir. Bu da demek oluyor ki, biz ciddiyete verdiğimiz önemin yanı sıra aynı zamanda biraz eğlenceyi seven bir milletiz. Bunu çok fazla da abartmanıza gerek yok.
Blog yazmayı stand-up şovuna çevirirseniz okurlar yine mutlu olmayacaktır. Arkadaşlarınız ile yan yana otururken onları bayıltana kadar güldürmeyi başarabiliyor olabilirsiniz, fakat blog yazarken aynı frekansı yakalayamayabilirsiniz. Yani yazılarınıza biraz tadında bir eğlence ve o dergi aksanını katarak internet dilinde yazılar meydana getirip, kullanıcıların daha çok dikkatini çekebilirsiniz. Bundan sonra aslında bilmeniz gereken son ve en önemli son başlıklardan birisi var.
Yazarken mutlaka eğleniyor olmanız gerekir ki aynı şekilde okurken de insanlar eğlenebilsin. Eğer blog yazma fikri sizi heyecanlandırmayı başarıyorsa fakat yazma işi sizi hiç heyecanlandırmıyorsa o halde kendinize belki de daha farklı bir aktivite bulabilirsiniz. Yani, gidip kıraathanede okey dönmek bloga yazı yazmak kadar sıkıcı olmayabilir fakat blog yazmak size çok daha fazla şey katabilir. Unutmayın ki bloglara harcadığınız zaman size yapacağınız birçok aktiviteden çok daha fazla zaman katacaktır. Ayrıca işin içerisine girdiğinizde bloglar ile nasıl milyonlar kazan insanların olduğunu ve ne kadar mutlu olabilen insanlar olduğunu da göreceksiniz.
Şimdiden iyi bloglamalar!