Hakkı Öcal Hakkında: Gazeteci, fotoğrafçı, video editörü. Şiir-sever.
Bu sohbete gönderdiğiniz mesajlar ve yaptığınız aramalar artık uçtan uca şifrelemeyle korunmaktadır.
: Gak! Merhaba Hakkı Öcal, dijitalin ilk yazarlarından değerli insan sana sorularım var yazışalım mı?
: Tabii
: Karga’dan sana kocaman bir Gak?
: ?
: Dijital dünyada yer alan bir çok isim mutlaka Byte Dergisi’ndeki yazılarını okudu. Pek çok kişiye de ilham oldun. Neden böyle bir işe giriştin? O dönem hem de.
: Ben o tarihte ABD’de idim ve masaüstü yayıncılık derslerini Web yayıncılığına çeviriyorduk. Türkiye’de bunun eksiğini gördüm. Oyun ve ofis otomasyonu yetmez internet devrimini de yakalamamız şart dedim kolları sıvadım.
: Rahmetli Özal da çok teşvik etti.
: Rahmetli Enver Ören de çok destek oldu.
: Böyle yani..
: ?? mücadele eden faydalı işler yapmaya çalışanlara destek olanlara bir kez daha teşekkürler ?
: Amerika’da uzun süre eğitim ve önemli çalışmaların içinde oldun internetle ilgili öngörüleri nelerdi ve neler gerçekleşti tam olarak?
: Verilerin internete taşınacağını görebilmek mümkündü ve bu sebeple veritabanı tasarımı, kurulumu ve yönetimi ile ilgili çok şey yazdım. Hatta bir de kitapçık çıkarttık. Sonra bilgi-işlemden öncelikle büro görevlilerinin yararlanacağı hem arzu ediliyordu hem de anlaşılıyordu. Yazıların yazılması, küçük hesapların yapılması, sunumların kolaylaşması.
Bu alandaki bütün uygulamaları tanıtan kitaplar yazdık.
Bizim Türkiye olarak başka bir sorunumuz vardı; Harf meselesi. Bilgisayarın ilk icadında tipik bir IBM elektrikli daktilonun klavyesi esas alınmıştı ve sistemin içinde mevcut harf seti ASCII yani American Standard Code for Information Interchange (Amerikan Enformasyon Alışverişi için Standart Kod) adını taşıyordu. İlk günlerde bilgisayarın açılışı sırasında değil, açıldıktan sonra ürettiği bir harf dizisi olarak Türkçe karakterleri tanıtıyor ve kullanılıyor hale getiriyorduk. Bu bilgisayarın işler hale gelmesin mi geciktiriyor ve ofis programlarının çalışmasını yavaşlatıyordu.
Bu alandaki bütün uygulamaları tanıtan kitaplar yazdık.
Bizim Türkiye olarak başka bir sorunumuz vardı; Harf meselesi. Bilgisayarın ilk icadında tipik bir IBM elektrikli daktilonun klavyesi esas alınmıştı ve sistemin içinde mevcut harf seti ASCII yani American Standard Code for Information Interchange (Amerikan Enformasyon Alışverişi için Standart Kod) adını taşıyordu. İlk günlerde bilgisayarın açılışı sırasında değil, açıldıktan sonra ürettiği bir harf dizisi olarak Türkçe karakterleri tanıtıyor ve kullanılıyor hale getiriyorduk. Bu bilgisayarın işler hale gelmesin mi geciktiriyor ve ofis programlarının çalışmasını yavaşlatıyordu.
: Asıl çare, bilgisayarın kendisi bu harfleri üretmesiydi ki sadece Türkçe değil bir çok başka Avrupa alfabesi bu ekleri bekliyordu. Çin, Arap ve Kril alfabeleri ile çalışan bilgisayarlar da yapılmalıydı.Bunu CPU (merkezi işlem ünitesi) denen çekirdekteki gelişme temelden çözdü; 156 karakter yerine bilgisayar artık 65 bin karakter üretebilecekti. Daha sonra bu sayı 156 bine çıktı. Paris’te UNICOE konferansı toplandı ve karakter setlerini belirledi. Türkçe genişletilmiş-ASCII denen sete girdi..
: Bir de anım var.. Bu setle geliştirilen DOS sürümünü adeta fırından taze taze almış ve merhum Cumhurbaşkanı Özal’a göndermek üzere havaalanına giderken, vefat haberini aldım. O disket hala duruyor; öylece zarflanmış, bir yolcuya verilmek üzere… Allah rahmet eylesin, Özal’ın UNICODE konferansından istediğimiz sonucu almamız için çok etkisi oldu.
: Veriler bugünün en büyük stratejik araçları olsa gerek. Geçmiş yorumlanıp gelecekle ilgili çıkarımlar ve planlamalar yapılıyor. Stratejiler geliştiriliyor. Bunların hepsi Karga’nın kulağına geliyor. Gak!
Paris’te yapılan konferansda teknolojinin yakın tarihine yön veren olaylardan bir tanesi.
Paris’te yapılan konferansda teknolojinin yakın tarihine yön veren olaylardan bir tanesi.
: Peki Türkiye olarak çabalarınızla başlayan internet serüveninde neleri başardık, neleri kaçırdık?
: Çok şey kaçırmadık. Bazı alanlarda geç kaldık ama kaçırmadık. Hatta siber güvenlik gibi belirli alanlarda çok da ileri gittik benzer durumdaki ülkelerden.
: Gönül bazı işlerin daha erken veya daha yaygın yapılmasını isterdi. Fiber ağ gibi… Her yerde internet gibi… Okullarda tablet ve akıllı tahta kullanımının daha etkin ve verimli kullanımını sağlamak gibi.
: Şimdi tabletler, evdeki küçük kardeşin hizmetinde!
: Akıllı tahtalar da sadece PowerPoint’e yarıyor. Öğretmenler de öğrencileriyle birlikte ders veriyorum zannıyla bu slaytları okuyorlar. Bunun adı ders oluyor!
: Adı ders olsa da kendisi ders olmuyor tabii.Dolayısıyla herkes ders boyu telefonuyla sosyal medyada!
: E-devlet uygulamasında benzeri ülkelerden ilerde sayılırız. Ama e-devleti bizden geride olan ülkelerde bile, kullanım oranı bizden iyi!
: Sebebi, evlere elektrik-su verir gibi internet vermeyi akıl edemeyen bir müteahhitlik düzenimiz var. TOKİ bile evlerinde internet paylaşımını, yerel ağ düzenini düşünmüyor.
: Daha genel planda bakarsak, firmalarımız Big Data ile, Yapay Zeka ile çok ilgilenmiyorlar. Business Logic firmalarımızı adeta pay geçti. Bir SAP uygulaması kurmak işyeri otomasyonu için yeterli sanılıyor.
: Bu alanda hizmek vererek, bu hizmeti daha da yayabilecek olan yerli firmalar vardı ama, iş dünyasının bu firmaları “bizim oğlan” sınıfından sayarak, gereken değeri vermemesi yüzünden birer birer battı. SAP entegrasyonunu yapanlar bile bugün yabancı.
: Bir de benim kendime taa 1980’lerden beri dert ettiğim mesele var: F Klavye. Ef klavye değil Fe klavye!
: Bir kaç yabancı ithalatçının, Türk yasalarını yok sayması, kamu denetçilerinin de sanki ortada bir Türkçe klavye yokmuş gibi bu uyduruk klavyelere evet demeleri sonucu, hiç kimse hızlı yazamıyor; hiç kimse doğru yazamıyor.
: Hükümetin F Klavye yasası çıkartacağı haberinin de aslı çıkmadı. Bir kararname ile yetinildi. Oysa ortada İsrail yokken, Filistin henüz resmen Osmanlı topraklarındayken Musevi dernekleri, bu topraklara ithal edilecek daktilolarda İbranice harfler bulunmasını terörle zorunlu kılmış ve uygulatmışlardı.
: İçeriği derin konulara değindin.
E-devlet soyağacı hizmetiyle popüleritesini oldukça arttırdı. İnsanlar yedi sülalesini merak ediyor tabi.
Yerli yazılım, yerli erp düşününce kesinlikle yapılmalı denilen konulardan.
E-devlet soyağacı hizmetiyle popüleritesini oldukça arttırdı. İnsanlar yedi sülalesini merak ediyor tabi.
Yerli yazılım, yerli erp düşününce kesinlikle yapılmalı denilen konulardan.
: Peki Dijitalin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsun ve gelecekte bizi neler bekliyor?
: Heryerde İnternet gerçek olacak. Eşyalar birbirleriyle konuşacaklar. Araçlar daha az kaza yapacak. Paralı yollardan parasız geçmek imkansız olacak. Trafik cezaları daha çabuk gelecek.
: Öğrenciler intihal yapamayacaklar.
Test kalkacak; öğrenciler sınavlarda cevapları Word filan gibi programlarla yazacaklar.
Test kalkacak; öğrenciler sınavlarda cevapları Word filan gibi programlarla yazacaklar.
: İnternet haberciliği yayılacak. Video paylaşımı artacak. Herkes Youtube fenomeni olacak.
: Ben bunların içinde heryerde her zaman internet kavramına çok önem veriyorum. Çünkü bugün İstanbul’daki evinizden kalkıp mesela Silivri’ye gidiyorsunuz. İnternet otelinizin insafına kalmış! Sağladıkları WiFi desteği güvenli değil. Server’ın başındaki katip delikanlı, istediği müşterinini istediği bilgisayarına girer. İstediği müşterinin bilgisayarının kamerasını açar ve odada kim giyiniyor, kim soyunuyor seyredebilir.
: Bu kabul edilemez bir durum.
: BTK ve Sunucu Sağlayıcılar derhal ama derhal otellerde ve kamusal alanlarda WiFi standartlarını düzenlemeli ve bu işi keyfilikten kurtarmalıdır.
: BTK’ya Gak! Video paylaşımı had safhaya ulaşmış durumda ve en popüler sosyal mecranın YouTube olacağı söyleniyor. Diğer mecralarda video içeriklerine yöneliyor, Instagram’daki videolu içeriklerin sayısının artması da bunun bir örneği.
: Nesnelerin internetiyle ilgili uluslarası birçok şirket planlamalarını yaptılar ve hatta organizasyonel yapılarını da buna göre kurguladılar. Bu planlamanın etki alanını geleceğin şehirlerini planlamaya kadar genişletmiş durumdalar. Bizler ne yapmalıyız? Bu gelişmelere baka kalacak mıyız?
: Baka kalmayız; ama önder de olamayız.
Sn.Cumhurbaşkanının “bürokratik oligarşi” diye nitelendirdiği, benim (ve bir çok kişinin) Kemalist Vesayet Sistemi adını verdiğimiz siyasal sistem, ne yazık ki heryerde varlığını belli ediyor.
Burada bir parantez açıp “vesayet sistemi” sadece darbe yapan sistem sanılmamalıdır. O, vesayetin sadece bir parçası idi. Kalktı diyen var, kalkmadı diyen var. (Kalktı ise 15 Temmuz’daki hareket, neden darbe şeklinde oldu? Demek ki o hareketi yapanlar bu ülkede hala darbe olabileceğini sanıyorlardı. Bugün de aynı kanıda çok insan vardır ülkede, bence.) Burada bu parantezi kapatalım.
: İşte bu Vesayet Sistemi (ki adı Kemalist olmakla birlikte kendisinin Gazi Mustafa Kemal ile değil daha çok İsmet İnönü ve 27 Mayıs’taki askeri darbeye destek veren üniversite öğretim üyeleri, genel müdürler, müsteşarlar, büyükelçiler ve kapitalistler ile ilgisi vardır) nerede bir bürokrasi varsa pis kafasını oradan çıkartıyor.
: Seçilmiş siyasetçi kahrından, hırsından ölse, yine de bu bürokratik oligarşiye istediğini yaptırtamıyor.
: Örnek: Yardımcı Doçentlik ve Doçentliğe terfi sistemindeki kepazelik. Cumhurbaşkanı bizzat istedi; ama yine de bürokrasi, seçilmiş siyasetçilerin eliyle aynı sistemi boyayıp Sayın Cumhurbaşkanının önüne yeniden koydu.
: Çok iyi niyetlerle BTK kuruyorsun; ama adamlar sadece sansür kurulu olarak çalışıyorlar.
: Bir şeye önderlik ettiklerini gördük mü? (Burada da bir parantez açalım; BTK önümüzde ay bir akademik-medyatik etkinlik düzenliyor. Hakkaniyet açısından belirteyim ki, toplantılardan birinde ben de konuşmacıyım.)
: Aynı şeyi üniversitelerin tekno-parklarında görüyoruz.
: Devlet milli bütçeden bu girişimlere milyonlar aktarıyor. Ama üniversiteler çaba gösterip, özel sektörü bu çabalarına ortak ediyorlar mı?
: Eğer hükumet firmaların kolunu büküp, boğazlarını sıkıp Ar-Ge’ye daha çok para ayırmalarını sağlamaz ise özel sektör beş kuruşluk hayırlı bir Ar-Ge yapmayacaktır.
: Şeylerin interneti yerine internetin şeyi olacak elimizde kalan! Ama birilerinin birilerini biraz sarsması lazım. Yoksa bu atalet, bu rehavet başka türlü gitmeyecek üzerimizden.
: Ar-ge Ar-ge Ar-ge… Konuşulduğu kadar altı doldurulmayan, ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu, geleceğin dünyasını inşa etmede en etkili yatırım araçlarından biri. Karga’nın da cevizden başka şeye ihtiyacı yok 🙂
: ArGe’nin altını devlet veya STK’lar dolduramaz. Bu, işveren milletinin işidir. Ama şu var: Türkiye’de bir işadamının biti biraz kanlanınca önce karısını boşuyor ve sekreteriyle evleniyor. Sonra da asla kullanmayacağı bir tekne alıp, Ölü Deniz’de bir marinaya çekiyor.
: Oysa dünyanın erken kapitalistleşmiş ülkelerinde aynı yollardan geçen iş dünyası artık bu aşamaları geride bıraktığı için bu artı-değeri kendi işini nasıl daha etkin yapabileceğine dair araştırmaya yatırıyor.
: Ne varsa yine esnaflık aşamasını henüz tam geride bırakmamış Anadolu kaplanlarında var. Geçen gün Tv’de donmuş karadeniz pidesi yapıp içeride ve dışarıda satan bir genç işadamını dinledim.
: Elinde eldiven yüzünde maske, donmuş pideyi nasıl yaptıklarını anlatıyor ve diyordu ki: “Şimdilik emek-yoğun çalışıyoruz. Ama bir taraftan da bu işi nasıl daha çok otomasyona bağlayabileceğimi araştırıyoruz.”
: İşte bu ArGe’dir ve bize lazım olan da budur. Yani sırf Ar-Ge yapmış olmak için değil, işi daha kolay yapmak, daha etkin yapmak ve daha çok para kazanmak.
: Eğer iş adamlarımız bunun tadını alırlarsa, tıpkı ABD, AB, Japonya ve hatta ve hatta Çin gibi, Ar-Ge’nin önünü alamayız. İnsanlar, firmalar sürekli geliştirme halinde olurlar.
: Dolayısıyla, özetle, devletin işadamlarımızın ArGe’ye özendirilmesi için Ar-Ge yoluyla kazandıkları paralardan daha az vergi alması gerekir. Yani arge’ye ayrılan paraları masraftan düşmek yetmez; insanlara arge’yi uygulamaya soktuklarını gösterme ve bundan sağladıkları ek geliri teşvik etme. İş adamının anladığı tek teşvik, az vergi almaktır. Devletin bunu yapması lazım.
: İş dünyası için önemli notlar, peki Sosyal Medya kullanımımız için neler söyleyebiliriz. İletişim dili olarak ülkece sosyal medya kullanımımız nasıl?
: Çok kötü çok… Yani hala ülkenin yüzde bilmem ne kadarı dijital okuryazar değil. Sosyal medyayı akıllıca tüketmiyoruz. yalan haberleri yayıyoruz; yalan haberleri tüketiyoruz. Kullanıyoruz. Ve bunun zararını da görüyoruz.
: Tez zamanda sosyal medya halk kursları açmamız lazım. İnsanın Facebook’ta sayfası olması onun sosyal medya okuryazarı olduğu anlamına gelmez. Bu alanda da eğitim şart.
: Önce, sosyal ağ-sosyal medya ayrımını öğretmemiz lazım.
: Herkesin, ama herkesin e-ticaret ve e-devlet hizmetlerinden yararlanması için gerekli alt yapının hazırlanması şart.
: Başta dedim ya İstanbul dışına çıkın, bırakın Silivri’ye gitmeyi, havaalanına veya otobüs terminaline gidin, bütün şansınız size sağlanan ücretsiz wi-fi hizmetini sağlayanın keyfine kalmış bir şey…
: Sahtekarlık diz boyu. Adam Atatürk Havalanında kafeterya açmış, mesela ABC adıyla, WiFi listesinde ABC-guest (konuk) diye bir link var; tıklıyorsunuz, sizden bir saat için 50-1200 lira isteyen bir site çıkıyor karşınıza! “Guest” (konuk) deyince ücretsiz kanaati oluşuyor ama adam bundan bile sahtekarlıkla para kazanmanın çaresini arıyor.
: Bu durumda bir vatandaşın, ne e-ticaret, ne e-devlet imkanı olabilir.
: Buradan bakınca, sosyal medya kullanımı sadece Twitter facebook Instagram ile sınırlı, bir “dedikodu” düzeni oluyor.
: Eğitim şart Dijital Karga’da eğitimi önemsiyor her zaman. Sosyal medya ve dijital medya ile ilgili birçok üniversitede Yeni Medya adıyla bölümler açılmaya başlandı.Eğitimler de verilmeye devam ediyor. Daha da faydalı hale gelmesini umuyoruz.
: Hazırsan hızlı sorulara geçiyorum. Kemerlerini sıkı bağla ?
: Hazırım ?
: Kitap tavsiyelerini alabilir miyim?
: Önce MEB’nın başlattığı liseler için 100 temel eser derleme çabalarının ürünü olan listelere bakılmalı ve daha önce okunmamış veya okundu ise bile tam anlaşılmamış olan kitaplar yeniden okunmalı. Böyle bir listeyi bulmak kolay.
Örneğin:
Örneğin:
: Benim listem biraz daha dar, tabii. Şükrü Hanioğlu: A Brief History of the Late Ottoman Empire, Fahir Armaoğlu: Siyasi Tarihi, Murat Bardakçı: Şahbaba, Bedii Faik Akın: Matbuat, Basın Derken Medya (4 cilt) , Recep Şentürk: İbn Haldun
: En sevdiğin kelime?
: Sevdiğim kelime yok; sevmediklerim var: aniden, atıyorum, aynen, yani, işte.
: En sevdiğin şehir bir yerli bir yabancı?
: En sevdiğim şehir Boston. Türkiye’de Yozgat.
: En sevdiğin marka? Bir yerli bir yabancı.
: Apple, Vestel.
: Sosyal medyayı günlük ne kadar süre kullanıyorsun?
: Taş çatlasa 2 saat.
: Tavsiye mobil uygulaman?
: iCloud
: Steve Jobs mı Mark Zuckerberg mi? Elon Musk mı?
: Bill Gates. Ama sorunun sınırları içinde kalacaksam, Steve Jobs.
: WhatsApp Röportajı’nı nasıl buldun?
: Çok iyi. Günümüz buna gidiyor.
: Dijital Karga günü ve günceli yakalıyor 🙂 Cevizle kal Hakkı Öcal