En Güzelinden Amerika Gezi Notları Vol.17 – Neden Gözaltına Alındım?

En Güzelinden Amerika Gezi Notları Vol.17 - Neden Gözaltına Alındım?

İkinci seyahatimde bir çok yazamadığım yer, anlatamadığım olay oldu. Ancak Amerika’da kısa bir süre kaldığımdan ve Türkiye’de devam eden yüksek lisansımın tezini yetiştirmem gerektiğinden, yazılara devam edemedim. Tezimi bitirdikten sonra rahat rahat yazıları paylaşırım diyordum ki, bazı olaylar yaşadım. Bu olayların beraberinde getirdiği bir aydınlanma ve hesap-kitap dönemine girdim. Planlamaları tamamlayıp hazırlıkları yapıyordum ki bir gece içinde Amerika’ya gelmeye karar verdim. Herhangi bir şeye güvendiğimden değil, bazen verdiğim kararların şokunu ben de yaşıyorum. Gereksiz bir cesaret, gereksiz bir özgüven içerisinde verdiğim kararlarımın altında zaman zaman ezilsem de, bu sefer sonucunun bu olmaması için dua etmekteyim. Neyse efendim, kararımı verdikten sonra, kafamda çeşitli tereddütler var idi. Ancak bu tereddütler bir iş görüşmesi sırasında, hayallerimi anlattığım Av. Ahmet AKCAN tarafından giderildi. Beni tanımamasına rağmen hayallerimi destekledi ve gelmeme vesile olarak bana bir miktar burs sağladı. Kendisine kargalar aracılığıyla da bir selam ve teşekkür göndermek istiyorum. Kafamda onca tereddüt ve korku varken, hem telkinleri hem de desteğinden ötürü müteşekkirim.

Bir gecede alınan kararlar, bir haftada yapılan planlar, gelmeme vesile olan kişiler neticesinde, tezimi üç aylık bir sürede yetiştirerek, nihayet Amerika yolculuğuna çıktım. Aslında Amerika’da kalmak ve temelli burada yaşamak gibi bir niyetim yok. Ama tabi, diğer gelişlerim kadar da kısa süreli planlar da yapmadım. Bu yüzden dönüşüm 5 ay sonrasına, ucu açılacak bir şekilde alındı.

O vakit kaldığımız yerden En Güzelinden Amerika Gezi Notları’na devam edelim.

Uçak yolculuklarına sanırım alıştım. Bir problem olmadan, sıkıntı çıkmadan Chicago’ya indim. Efenim, zaten olaylarımız bundan sonra başlıyor. Bu aralar iştahım pek açık. Uçakta da sürekli yemek yediğimden, inmeden önce dağıtılan yemeği tok olduğum için yemedim. Uçaktan inince de sanırsınız ki, İstanbul’un yarısı Chicago’ya gitmiş. Sırtımda koca bir çanta, elimde bir valiz ve önümde taktığım küçük bir sırt çantası (ilk gelişimde de 70 kg eşya ile gelmiştim, aynı şekil geldim, kışlık yazlık vs.) ve ben yürümeye çalışıyorum. 2 saat sırada bekledikten sonra nihayet sıra bana geldi. Gayet en şirin halimle, pasaport kontrolüne geçtim. Normalde insanlarla çok rahat konuşurum. Ancak bu konuşma esnasında geriliyorsam cümle kuramamaya başlarım. Peşinden daha da gerilir, hiç konuşamam. Polis güvenlik! gereği bir çok soru sordu. En son kaç ay kalacağımı sorduğunda 5 ay sonra biletimin olduğunu söyledim. Hay dilim şişseydi de demeseydim. Vay efendim ben 5 ay ne yapacakmışım. “Seyyahım polis bey, olamaz mıyım, hiç mi benzemiyorum?” dedim. Yok, inanmıyor, benzemiyormuşum. “Ben minnoş ev kedisi değilim.” diyecektim ki, İngilizcemin buna yeterli gelmediğine kanaat getirip, tebessümlerimle memur beyi hipnoz altına almaya çalıştım. Bu sırada, 6 saate yakın süredir aç olmamın etkisiyle yavaş yavaş hipoglisemiye girmeye başlamıştım. Artık gözüm iyice karardı ve çantamı hızlıca çıkardım, “Excuse me sir, hipoglisemia” deyip yere düştüm. Bilincim açık olduğu için, tüm verilen alarmları, “İyi misiniz?” diye soran insanları duyuyorum ama cevap veremiyorum. Yani, anlıyorum ama konuşamıyorum. Ancak yerde yattığım süre boyunca, bir insan evladı yanıma yanaşmadı, vebalıymışım gibi, en az iki metre uzaktan konuştu herkes. En sonunda, güvenlik görevlisi mi yoksa polis mi olduğunu çözemediğim bir Türk beyefendi getirdiler. Biraz kendime geldikten sonra da gözaltına alındım. Yani gözaltını size şöyle anlatayım. Etrafımda bana bakan insanlar, bir Amerikalı polis, bir Türk polis, ince bir sandalyenin üzerinde de ben elimle başımı destekleyerek oturuyorum. Hiç bu şekilde olacağını düşünmezdim ama o kadar acıkmıştım ki, tek düşünebildiğim yemek yemekti. Bu yüzden umarsız bir şekilde oturuyordum. Ancak beni çok üzen oradaki Amerikalı polislerin üzerime gelmesinden çok, Türk beyefendinin cinsiyetçi, ırkçı, şekilci bir insan olmasıydı. Daha sandalyeye otururken ‘Üzerime yürüyerek İmam Hatip mi okudun, baban kocan yok mu, tek başına ne işin var, bu burada kalır yollayın bunu.’ cümlelerinin şokuyla beyefendiye nasıl baktığımı tarif bile edemem. En sonunda, sesimi yükselterek “Haddinizi aşmayın!” diyerek, beyefendinin tüm sorularını yanıtlamaya başladım. Burada öğrendiğim bir şey var ki azıcık boynu bükük durursanız, herkes üzerinize geliyor. Normalde sesimi çıkarmam aslında ama beyefendinin “Hadsiz” tavırları karşısında daha fazla sessizliğimi koruyamadım. Tabi gözaltındayken bir sağlık ekibinin gelmesini de söylemeden geçemeyeceğim. Bir yandan değerlerime bakılıyor, bir yandan Türk beyefendi “Ne işin vardı da geldin?” diye üzerime yürüyor. Bu kadar kalabalığın içinde hızlı, ters, sesli ve sinirli cevaplar vermemişimdir kimseye. Şekilciliğinden tutun da, önyargılı ve cinsiyetçi tavırlar karşısında çok sinirlendiğimi belirtmek zorundayım. Artık sebepsiz yere, De-port ( sınır dışı edilme ) edileceğim diye beklemeye başladığım bir anda, Amerikalı polis memuru pasaportlarımın damgasını vurup elime tutuşturdu. Ama bunu yaparken, Türk beyefendi sürekli “Emin misin?” diye soruyor. Bu ısrarlı beni geri gönderme çabası karşılık bulamayınca, tekerlekli sandalye ve yanımda görevlilerle 4 saati geçerken, güvenlik kontrolünden çıktım. Ablalarım artık geri gönderildiğimi düşünerek, sınır polisleri dahil her yeri ayağa kaldırmışlar. Bu yaşadıklarımı gülerek, “Ay böyle de olmuştu” diyerek anlattığım vakit biraz sakinlediler. Yaşadığım bu olayları buradaki tanıdıklarım ve konsoloslukta çalışan dostlarımla konuştuğumda, bahsetmiş olduğum beyefendinin Türkiye’den gelen vatandaşlara aynı şekilde ve daha da çok zorluk çıkarttığı ve aynı beyefendinin hakkında konsolosluğa sayısız şikayet yapıldığını öğrendim.

Beyefendiye buradan söylemek istediğim çok şey var ancak hanımefendiliğimi sizler huzurunuzda bozmak asla istemem. Türkiye’den gelen kişilerin birbirlerini desteklemediğini, hatta oradan geldiğini duyduğunda birbirlerinden kaçtıklarını duymuş ve çok üzülmüştüm. Önyargılı düşünmemeye çalışıp bu fikri reddetsem de, üzülerek biraz hak vermeye başlıyorum sanırım.

Yine de, güzel yazı ve analizlerle buluşacağımız bir sonraki yazılarda görüşmek üzere.

Her şey güzel olacak.

İlginizi Çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Sonraki yazı
Cevizlik Girişimler: Otoendeks
Önceki yazı
Facebook’tan Cambridge Analytica Veri İhlaline Yönelik Önlemler